Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Türk solu Baba’yı buldu

Türk solu Baba’yı buldu

Bize “Bir gün mutlaka”yı, “Ben ölürsem akşam üstü ölürüm”ü “Bir Ermeni general”î, “Ağustos konuğu”nu armağan eden Ataol Behramoğlu, bir televizyon programında, sağ siyasetçi Süleyman Demirel’i övgüye boğdu.

Bir ayağa kalkıp önünü iliklemediği kaldı.

Bunlar, “devrimin şafağı yakın” deyip, sağda solda örgütçülük oynayan, sürekli sağ görünürlükle savaşan, Süleyman Demirel ve ardıllarını “Türk solunun en büyük düşmanı” sayan arkadaşlar değil mi?

Kim değişti?

Demirel mi?

Bunlar mı?

Değişen belki de konjonktürdü... Tarih normal seyrine girmiş, su yatağını bulmuş, vaktiyle düşman barikatlara yerleştirilenlerin kardeş oldukları, yani aynı nesepten geldikleri anlaşılmıştı.

Belki de bize “sağ” diye yutturulan düşüncenin sağcılıkla, “sol” diye yutturulan düşüncenin solculukla ilgisi yoktu.

Esasında öyleydi...

Esasında “sağ” ve “sol” diye kavramlaştırılan düşünce, kendisinden başka her şeye tekabül ediyordu.

Bunu ilk deşifre eden, rahmetli İdris Küçükömer oldu.

Erken günahı bu olduğu için de, yıllarca “sol”un (kendisine sol süsü veren yapıların) lanetiyle yaşadı... Sistematik bir itibarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakıldı, gettodan uzaklaştırıldı, kitapları basılmadı, konferanslara çağrılmadı... Bir anlamda “sürgün koşullarına” terk edildi.

Doğan Avcıoğlu’nun eteğine yapışsaydı böyle mi olacaktı?

Sol düşüncenin esasında “Kemalizm’in bir cüzü” olduğunu kabul etseydi böyle mi olacaktı?

Silahlı Kuvvetler’in “öncü modernleşmeci” rolüne biat etseydi böyle mi olacaktı?

Talat Aydemir’in “teşebbüs-i vatanperverane”sine ikinci kez asker yazılsaydı böyle mi olacaktı?

Dürüst ve “namuslu” bir aydın olduğu için, Türkiye için gerçek kurtuluşun “yabancılaşmaya” direnmekten ve özümüze dönmekten geçtiğine inandığı için “Düzenin Yabancılaşması”nı yazdı ve “ilerlemeci sol düşünce”nin esasında gericiliğe, “düzen”den ayrışmayı başarmış sağ düşüncenin de ilericiliğe tekabül ettiğini ortaya koydu.

Rahmetli Oğuz Atay da, Küçükömer’lie aynı iz üzerinde dir.

İlki “bilgi”yle, ikincisi “ironi”yle kalkıştı.

İkisinin de kalkış noktası aynıdır.

Düzenin sağcıları ve solcuları vardır... Bunlar “ayrık” gibi dururlar ama esasında “birleşik” bir dünya görüşünden; yani ırkçı, faşizan, içe kapanmacı ve güya ilerlemeci İttihat ve Terakki’den gelmektedirler

Düşman görünürler ama esasında kardeştirler.

EK BİLGİ 1:

Meclis’te Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararı görüşülürken, Demirel’in milletvekilleri sıra kapaklarına vurmuş, “üçe üç” diye tempo tutmuşlardı.

Menderes ve iki arkadaşına karşı, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı.

Üçe üç.

Bunlar birbirlerinin kanına girerler, sonra birbirlerini affederler.

İlhan Selçuk, Ziverbey’deki işkencecisini affetmiş, Demirel’in partisi için oy istemişti.

Demirel de, geçmişte düşman olduğu CHP’ye aday takviyesinde bulunuyor. Bkz. Sağcı Mehmet Haberal ve ülkücü Sinan Aygün...

EK BİLGİ 2:

Hürriyet’in ağzı bozuk ve sonradan olma solcu yazarı Ahmet Hakan Coşkun da Demirel’sever olmuş... Nasıl ihtiramda bulunacağını bilemiyor.

Pespaye bir üslupla Mümtaz’er Türköne’ye, Ertuğrul Günay’a, şuna buna, “Değiştiysen özeleştirini yap” diye sallayan bu arkadaş değil miydi?

Soralım o zaman:

Demirel’den de özeleştiri istedin mi koç?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi