Önder Sav’a teşekkür edelim...
CHP Genel Sekreteri önder Sav’ın, Peygamberimizden, asker arkadaşından söz eder gibi, laubali bir şekilde, ‘Muhammed’ diye söz ettiği konuşmanın görüntülerini, önceki gün internet sitelerinde izlemiş ve hemen unutmayı tercih etmiştim.
Fakat, mesele, tercihlere kalmıyor.
Patlıyor...
Unutmak istememde temel saik şuydu:
İnsanoğlu, ‘tecessüs’ün de ittirdiği bir merakla (tecessüs ve merak farklı şeylerdir Hakkı Bey, cehaletime hükmetmeyiniz); hep de, ‘tamamlanmamışa, yetkinsizliğe, düşmüşlüğe’ meyleder.
Leh yazar Witold Gombrowicz’in pornografi tanımı da böyledir.
En kısa tanımlamasıyla pornografi, ‘gizliliğe ve düşmüşlüğe yönelik merakın ortaya çıkması durumu’dur. ‘öteki’nin (yani dışımızdaki insanın), görülmesini istemediği, yahut bir başkası tarafından görüldüğünde rahatsızlık yaratacak hallerinin, kötücül niyetlerle olmasa da merak edilmesi eylemi...
Bize, önder Sav’ın derununu (hatta din olgusu karşısındaki durumunu) gösteren görüntüler de pornografi sınırları içine giriyordu.
Konuşma patladığı, daha doğrusu medyada speküle edildiği için yazıyorum.
Dediğim gibi, unutmayı tercih ettiğim, unutulmasının, sürekli hatırlanmasından daha hayırlı olacağına inandığım bir konuşmaydı.
Madem önder Bey’i ‘parçalamaya’ azmettik, eteğimdeki taşları dökeyim o halde.
Birincisi şu:
Bir kaza olmuştur. ‘Din’le ilişkisini ele veren görüntülerden yola çıkarak önder Sav hakkında bir yargıda bulunmak, hele beyan sahibini kamuoyu nezdinde ‘parçalanmaya hazır’ hale getirmek istemem.
Bir kazadır diyelim ve unutalım.
İkincisi:
Bu ‘talihsiz kaza’nın mağduru önder Sav’ı kendi vicdanıyla baş başa bırakalım. çünkü bundan daha büyük bir ceza düşünemiyorum. CHP’li Yılmaz Ateş’in, ‘deneyimli ve nerede ne konuşacağını bilen bir siyasetçi’ olarak tanımladığı önder Sav (demek ki nerede ne konuşacağını bilemiyormuş, demek ki o kadar da deneyimli değilmiş!) otursun düşünsün; ‘sahici yüzü’yle, kamuoyuna gösterdiği yüzü arasında bir fark var mı?
Bu farkı kendi vicdanında nasıl tevil ediyor?
üçüncüsü:
CHP niçin bağımsız hiçbir seçimi kazanamamıştır? Niçin bundan sonra kazanamayacaktır? Cevabını biraz da önder Sav gibilerin varlığında arayalım.
Dördüncüsü:
Bu bir kazadır ayağına yatalım, CHP’lileri üzmeyelim, tamam da... Bu kazanın hatırlattığı şeyler üzerinde düşünmeyi de ihmal etmeyelim.
Şunu demek istiyorum:
Din ve dindar kimlik, seçkinler nezdinde, hep ‘aşağılanma nedeni’ sayıldı.
Müntesipseniz, bir dinin doğrularını ‘hayat düsturu’ olarak benimsediğinizi söylüyorsanız ve bunu bazı şekil değişiklikleriyle deklare ediyorsanız, kafadan ‘öteki’siniz... Dolayısıyla, aşağılanmaya, tahkir edilmeye, toplum dışına itilmeye razı olmak durumundasınız.
Ve böyle de olmuştur...
Tabii bu, siz buna razı olduğunuz için değil; karşınızdaki sizi oraya ittiği, yahut kendisinde sizi oraya itme hakkı gördüğü için böyledir.
İngerborg Bachmann’ın ‘faşizm’ tanımına ne kadar da uygun.
Hani, ‘Faşizm, iki kişi arasındaki ilişkide başlar’ diyordu ya...
Kızalım, tepkimizi gösterelim, tamam da, bu ‘bakış’ı ya da meşrebinize göre ‘kabul’ü ele verdiği için önder Sav’a da teşekkür edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.