AK Parti seçmeni ruh hastası mı Kemal Bey?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin MYK toplantısında, seçim sonuçlarını, “Stockholm Sendromu”na bağlamış. Yani rehin alınanın, rehin alana duygusal bağımlılığı olarak sunmuş, her iki kişiden birinin AK Parti’ye oy vermesini. Ama tabi bu sendromun ne olduğunu, nerden kaynaklandığını bilmiyor. Bilse AK Parti seçmenine böylesine iltifat eder mi!
Stockholm Sendromu, Normmalmstorg Stockholm’deki bir bankada, soyguncuların 23 Ağustos 1978’den 28 Ağustos 1978’e kadar, banka çalışanlarını rehin almasından sonra, Kriminoloji Uzmanı ve Ruh Bilimci Nils Bejerot’un ortaya attığı, aslındaysa kökü çok eskilere dayanan, özellikle de bebeklik ya da ergenlik sırasında başlayıp yıllarca süren bir ruh hali! Söz konusu soygun sırasında Bejerot polisle birlikte çalışmış. Rehineler, soyguncuların kendilerine kötü davranmamalarını, bir lütuf olarak algılamış ve onlarla aralarında bir duygusal bağ oluşmuş. Bejerot da, “bu duygusal bağ, Stockholm Sendromu’dur!” diye uydurup çıkmış işin içinden!
Ruh sağlığı bilim dalında sayısız ödül almış Psikiatrist Frank Ochberg, insanların kendilerini kucaklayan, seven, her türlü kötülükten koruyanlara karşı besledikleri sevgi ve güvenin bir “Duygusal Bağ Sendromu” olduğunu söylemiş, banka soygunundan yıllar önce. Bu sendrom, kendini koruyacak, kollayacak, daha iyi koşullarda yaşamasını sağlayacak kişilere yönelmiş bir sevgi ifadesi! İnsan, ailesi dışında, kendisine daha iyi yaşam koşulları sağlayacağını varsaydığı bir yetişkinle sıcak bir bağ kuruyor. Bu kişi de, kurulan iletişim sonucu, olağandışı bir çaba göstererek, o insanın güvenli bir yaşam sürmesini sağlıyor, ta bebeklikten başlayıp ergenlikten, yetişkinliğe değin uzanan süreçte. (Stockholm Syndrome - Psychiatric Diagnosis or Urban Myth - (Psikiyatrik Tanı mı - Şehir Efsanesi mi?) Hampstead Tıp Fakültesi - 22. Baskı Kasım 2010) Tabi Kemal Kılıçdaroğlu bunları bilmiyor. Bilse hiç Stockholm Sendromu lafını ağzına alır mıydı? Aklınca AK Parti’ye oy verenlere “ruh hastaları” damgası vurduğunu sanarken, konuyu araştırıp partiyle seçmenin arasındaki, karşılıklı güven bağını saptamamızı sağlıyor. (Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkürler)
Kartal Yavuz Selim Hastanesi
“Bugün (19 Haziran) STAR Gazetesi’ndeki ‘Hastane Değil Korku Filmi’ başlıklı yazınızı okudum. Çok şaşırdım. Gecenin bir vakti şiddetli bir böbrek ağrısıyla, çok eski binası olan İstanbul Kartal’daki Yavuz Sultan Selim Hastanesi’ne gittim. Girişteki görevli nüfus kağıdıma bakıp hemen Pembe Oda’ya yolladı beni. Orada, bir başka hastayla konuşan doktoru, iki dakika bekledim. Benden kan, idrar tahlili ve röntgen istedi. Tahliller hemen yapıldı, röntgen çekildi. Aynı doktora tekrar gittiğimde hemen bir uzman cerrah çağırdı. Beni birlikte muayene ettiler. ‘Önemli değil. Ağrı kesici yapalım’ dediler. Sonra da geçmiş olsun diyerek beni uğurladılar. Ve hepsi 45 dakika sürdü. Sözünü ettiğim, sıradan bir devlet hastanesi. Bu “9 Eylül Üniversitesi Acili”, Afganistan’da falan mı! Herhalde oraya Sağlık Bakanı’nı yaklaştırmıyorlar. Saygılarımla Necdet Sevinçli.” Yorum sizin efendim.
İki simge
Dedesinin köpeklerinden biri siyah diğeriyse beyaz kurttu. Küçük çocuk kulübenin korunması için iki köpeğin fazla olduğunu düşünüyordu. Sonra neden köpeklerden birinin beyaz diğerinin siyah olduğunu merak ediyordu; dedesine sordu.
“Onlar benim için simgedir evlat. İyilikle kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün, birbiriyle dalaşan köpekler gibi, iyilikle kötülük içimizde boğuşup durur.”
“Dede, bu mücadeleyi hangisi kazanır? İyilik mi kötülük mü?”
Dede, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem...”
(Sayın Gülcihan Avşar’a teşekkürler)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.