Kemal Bey'in Atina'sı
Kılıçdaroğlu Atina'ya gitmiş. Bunların şaka gibi bir Sosyalist Enternasyonal örgütleri var ya, onun toplantısına.
Sosyalist olduklarını ileri süren Avrupalı sosyaldemokratlar kibar adamlardır, Kemal Bey'e "faşistleri aday göstermeye utanmıyor musun, sen ne biçim solcusun" diye sormayacaklardır.
Kemal Bey de söz veriyor, toplantıda uyumayacak.
Çünkü Erdal İnönü ile Deniz Baykal horul horul uyurlardı...
Bir ara bunları Sosyalist Enternasyonal'den kovmaya kalkmışlardı, yok, uyudukları için değil, sol gösterip sağ vurdukları için.
Bakalım Kemal Bey'i de "Ergenekon avukatlığından" dolayı kovarlar mı? (Tövbe, o Baykal'ın lafıydı.
Kılıçdaroğlu örgüt avukatı gibi değil, örgüt militanı gibi davranıyor.) Bu sefer yol yakın, yorucu değil, Kemal Bey de berikiler gibi yaşlı değil, hepi topu altmış üç yaşının baharında, hem de uyumaz.
İyi. Uykuya dalmayacaksa kafasını kaldırsın da şöyle bir Atina'ya baksın.
Anlasa, Pire'de, Tourkolimano'da meyhane de tavsiye edeceğim ama anlamaz ki... (Aklınızda olsun, o gitmese de yolunuz düşerse siz gidiniz: Balık isterseniz "Botsaris" tavernası, diğer deniz ürünlerinden isterseniz "Jimmy and the Fish" lokantası... En iyileri bunlardır.) İyi canım, anlamıyorsa Tike'nin Atina şubesine gider, üstüne de Güllüoğlu'ndan baklava yer. (Kifisia semtinde.) Şöyle bir Yunanistan'a baksın Kılıçdaroğlu, yemek üstüne kahvesini içerken.
Yunanlılar "olmayan parayı" yediler ve battılar.
Emeklilik yaşı 58'di.
Senede 14 maaş alıyorlardı.
Sanayi olmadığı için ipini kıran devlet memuru yazılmıştı. Çalışanların üçte biri kamu sektöründeydi.
Avanta ve arpalık düzeni o kadar almış yürümüştü ki, sırf "işe vaktinde gelene, geç kalmayana, akşam da mesai saatini doldurana, erken kaçmayana" bile özel ikramiye vardı!
Birkaç bakanlıktan ayrı ayrı maaş alanlar da vardı.
Daha önce de yazıldı, bir devlet hastanesinde tam 9 bahçıvan kadrosu varmış ama hastanenin bahçesi yokmuş...
Benzin su gibi ucuzdu. Farkı devlet karşılıyordu, vergi almıyordu.
İşveren sosyal sigorta primlerini ödemiyor, "sosyaldemokrat" yani emekten yana devlet yöneticileri bunun hesabını soramıyorlardı. (Öhhööö...) Politikacıların seçmene seslenişinde "kim ne veriyorsa ben bir fazlasını veriyorum" yaklaşımı geçerliydi.
Kaynakları çarçur etmek, bol keseden dağıtmak uğruna sidik yarışına girdiler ve hep birlikte battılar.
Şimdi Yunanistan'da kıyamet kopuyor.
Kemal Bey kafasını kaldırsın baksın, "müstakbel bir CHP iktidarında Türkiye'yi" görecektir orada...
Siz de bakın.
"Herkese altı yüz lira" dağıtma zırvasının sonu budur.
Neyse ki Kemal Bey'i bir avuç basın soytarısından başka ciddiye alan yok da Türkiye ekonomik büyüme oranında dünya birincisidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.