CHP ve BDP'de ilkesizlik
Soru bir: CHP, madem Meclis'e katılıp yemin etmeyecek ve bunu bir yaptırım aracı olarak kullanacaktı, o zaman neden Oktay Ekşi, bir CHP milletvekili olarak, yemin edip, geçici Meclis Başkanlığı kürsüsüne çıktı?
Soru iki: BDP, Meclis'i bile boykot edip, Diyarbakır'da grup toplama arzularını dile getirirken, "Kendi statümüze kendimiz karar veririz" gibi açıklamalar yapıp, başına buyruk hareket edebileceği iddiasında bulunurken, neden, bu tavırla tamamen zıt nitelikte olan bir davranışla, milletvekili seçilip Meclis'e girmeyi tercih etti?
Şimdi bu iki soruyu açayım:
Oktay Ekşi ile diyelim Süheyl Batum arasında, milletvekili statüsü olarak bir fark var mı? Yok. Öyleyse Neden Oktay Ekşi yemin edip, başkan oldu? Basit: Çünkü "En yaşlı üye olarak Meclis'e başkanlık etme" imkânını heba etmek istemediler. O sıcak "çıkar"da, o anlı-şanlı direniş akıllarına gelmedi. Hele bir peşini alalım, demeyi tercih ettiler.
Şu anda, bana göre sadece "kıvranıyorlar." Başbakan, küçücük bir "pusma" ya da onlara "onurlu dönüş" işareti verse, hatta emaresi verse, "onurlu direniş"ten falan eser kalmayacak. Çünkü yaptıklarının sürdürülemez olduğunu, kamuoyu önünde "İki Ergenekon sanığı" için, her şeyi yakmanın izah edilemeyeceğini biliyorlar. Yakında vebal yüklemek için iç dalaş başlayacak. Kılıçdaroğlu mu Süheyl Batum mu bedel ödesin!
Üstelik Başbakan, "tükürdüklerini yalayacakları"nı biliyor. Bunu ifade de ediyor. Köşeye daha çok sıkışıyorlar. Medyadaki bütün CHP'li ağızlar Başbakan'a "Bir gülümse ne olur!" diye "baskı!" yapıyorlar. Başbakan da bu baskıların kıymet-i harbiyesini bildiği için, pas vermiyor. Belki Başbakan'ın vermediği pası Meclis Başkanı olarak Cemil Çiçek verir ve CHP'yi bu girdaptan kurtarır!
BDP'ye gelince...
Onların hesabı, bir, AK Parti'nin bölgedeki etkinliğini zayıflatmak. İki, talep çıtasını en yükseğe koyarak pazarlığı oradan sürdürmek, üç, gerginlik politikasını bir pazarlık yöntemi olarak kullanmak... "Gerekirse en kötü olanı seçeriz" mesajı vermek, bu pazarlık yöntemlerinden birisi...
Ama bir zayıf noktaları var.
Milletvekili adayı oldular, seçime girdiler, seçildiler ve maaş almaya başladılar.
Oysa, böyle yüksekten uçmak için, gemileri yakmış olmak lazım. Hem sisteme entegre olup hem de en radikalin sözcüsü olmak, yenmez.
YSK kararıyla aday olmayı tercih ederseniz, YSK kararıyla aday olamamayı da meşru göreceksiniz.
Meclis'e girmeyi onaylarsanız, girememeyi de onaylamak zorundasınız.
Yasayı eleştirebilirsiniz, uygulamayı eleştirebilirsiniz, ama "takmıyoruz" deme hakkını, sisteme entegre olduktan sonra yapamazsınız.
Onun için de yargılanıyorsunuz, mahkûm oluyorsunuz, cezaevine giriyorsunuz.
"Yasal"sınız veya "yasa dışı"sınız, bu statüleri yok farz etmeniz mümkün mü?
"Önder"iniz özel cezaevinde, var mı daha ötesi?
"Önder"iniz, tamam siyasi iktidarı dışlamış gözüküyor ama "Devlet" diye birileri ile de görüşmüyor mu?
Siz o "Devlet"in, Başbakan'dan apayrı bir şey olduğunu mu zannediyorsunuz?
O, eskiden öyleydi belki ama Türkiye, halkın seçtiklerinin belirleyici role kavuştuğu bir devlet yapısına doğru evriliyor.
"Önder"iniz hâlâ, eski devletle görüştüğünü sanıyorsa, biz ne diyelim?
"Sistem"in içine dahil oldukça, herkes sizin kıymet-i harbiyenizi görmüş oluyor.
Sür-dü-re-mez-si-niz!
Ne CHP ne BDP, bu oyunu sürdüremez!
Bilek bükmeye çalışıyorsunuz ama karşınızdakiler de sizin ne kadar dayanabileceğinizi çok net okuyorlar.
Diyarbakır'da kaç grup toplantısı yapabilirsiniz?
CHP Meclis'te, yemin etmeden kaç oturuma katılabilir? Sonra, ya sonra, ya sonra?
Dört sene ha? Hikaye...
"Tükürdüklerini yalayacaklar!" diyerek Başbakan sizi, en köşeye sıkıştırıyor.
Bu sözü duyduğunuzda içinizde ne hissettiniz? Öfke ise, kötü durumdasınız demektir. Meydan okuma hissiniz güçlendiyse, eh, biraz daha direnebilirsiniz. Sonra? Sonrası iyi değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.