İcabat
Sakın "ikabat" şeklinde okumadınız inşallah... "İycaabaat" diye okuyacaksınız. Osmanlıca. "Gerekler" demek.
1921 yılının yaz ayları... Yunan ordusu kışın Bozüyük dolaylarında, İnönü mevkiinde üstüste aldığı çarpıcı yenilgilerden sonra toparlanmış, güçlenmiş, yeni ve daha kapsamlı bir saldırıya geçmiştir. Bir yandan Kütahya ve Eskişehir, güneyde de Afyon üzerinden Anadolu içlerine yürüyor, hedef Ankara'yı ele geçirmek ve Türk direnişini bitirmek...
Mecliste şiddetli tartışmalar olmaktadır (yok, yemin krizi değil, dedelerimiz öyle saçmalıklar yapmazlardı)... Ordumuz yenilmekte, geri çekilmektedir.
Kütahya düşmüştür.
İşimiz bitecek gibi görünmektedir...
Mustafa Kemal Paşa (henüz Gazi değildir), orduyu iyice doğuya, Sakarya nehrinin doğu kıyısına çeker. Yunan ordusu bir bastırırsa arkası Ankara'dır. (Nazım Hikmet'in 1941 yılında ünlü Viyazma kavşağında direnen Kızılordu askerine "arkamız Moskova" dedirttiği gibi.)
Mecliste kıyamet kopar. Paşa ne yapmaktadır, intihar mı etmektedir? Teslim mi olacaktır?
Paşa, arkadaşı İsmet'e şöyle demiştir:
"Biz askerlik ilminin icabatını yerine getirelim, bunu sonradan meclise nasıl olsa izah ederiz."
Askerliğin gerektirdiği şeyler...
Hem akıl ve mantık, hem de taktik bilimi, çekilmeyi gerektirmektedir.
Kütahya-Eskişehir hattı "savunulamaz" durumdadır. O hatta direnmek kaçınılmaz bir yenilgiyi getirecektir.
Oysa nehrin doğusuna çekilmek hem bize zaman kazandıracak, morali bozulmuş ordunun derlenip toparlanmasını sağlayacaktır, hem de "savunulabilir" bir hat tutmamıza olanak verecektir. Bu arada halktan da zorla yardım malzemesi toplanacak, açıklar kapatılacaktır.
Paşa bu kararı verirken hiçkimsenin etkisinde kalmamış, bilir bilmez konuşanlara kulak asmamış, yöneltilecek eleştirilere, hem de ağır eleştirilere göğüs germeyi başından göze almıştır.
Olası ve yeni bir yenilgiye karşı da "hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır" demeyi hiç ihmal etmeden tabii...
Yani, Ankara düşerse daha da doğuya kayar, orada yeni bir hat tutarız.
Büyük adamdır.
Gerçekçi olduğu için başarılıdır.
Sonradan, çevresinin etkisiyle de yanlış işler yapmış olsa bile... Mussolini hayranı Türk faşistleri tarafından kıskıvrak sarmaya alınmış olsa bile...
Haa, "otoriter" olmasına otoriterdir tabii. Herşeyden önce bir askerdir. Faşistler de onun bu zaafına oynadılar.
İşte dokuz yıldır Recep Tayyip Erdoğan da "iktisat ilminin icabatını" yerine getiriyor.
Kendisini "çuvallatmak" isteyenlere hiç yüz vermiyor.
"IMF ile anlaşması, ona boyun eğmesi" yönündeki Koç Holding kaynaklı tuzaklara düşmedi. "Seçim ekonomisi" de uygulamadı, hem buna tenezzül etmedi, hem de ihtiyacı yoktu.
Gördüğünüz gibi, kendisine ahmakça kurulmak istenen "yemin krizi tuzağına" da düşmedi.
Kürt meselesini de, Kürt milliyetçilerinin şımarık saldırganlığına boyun eğmeden çözecektir.
Buraya kadar iyi getirdi. Umarım günün birinde onun için de bir gazeteci çıkıp "sonradan yanlış işler yapmış olsa bile" diye yazmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.