Kıbrıs meselesi çözülmek üzeredir!
Kıbrıs meselesinin çözülebilmesi için önce Türk faşizminin "belinin kırılması" gerekiyordu...
Bu büyük ölçüde sağlandı. Kontrgerilla henüz bütün bütüne yokedilemedi ama "pısması" mümkün oldu. Önemli yöneticileri de kodesteler.
Bürokrasinin de, siyasi otoritenin alacağı kararları ve vereceği emirleri tartışma konusu yapmadan uygular "kıvama" gelmesi şarttı. Kendi arasında tartışır isterse de, kamuoyu önünde tavır koyamaz, koyarsa höt denilir.
Bu da sağlanmıştır. Başkaldırmaya yeltenecekler, kendilerini neyin beklediğini pek iyi öğrenmişlerdir.
Bürokrasiyi "Kıbrıs'ta elde etmiş olduğu çıkarlardan vazgeçmeye ikna etmek" hiç de kolay bir iş değildi, ikna mümkün olmayınca emirle sağlanacaktır.
Medyada uyuzluk edecekler zaten kendileri söylüyorlar kendileri dinliyorlar.
Şimdi artık Kürt meselesi de, Kıbrıs meselesi de çözüm yoluna girebilir.
Girdi de sayılır...
Davutoğlu, bu yılın sonunda bir çözüme ulaşacaklarını, 2012 yılında da Kıbrıs'ta her iki tarafın katılacağı bir "birleşme referandumu" yapılacağını belirtmiş.
İşin güzel yanı, buna Eroğlu da "he" demiş.
Bizi Kıbrıs'ta istemeyen soydaşlarımız da rahat bir nefes alırlar artık...
İki kesimli, iki toplumlu, eşit haklara dayalı bir federasyon olacaktır yeni Kıbrıs devleti.
Acaba Türkiye de öyle mi olacaktır? Bunu da tartışırız, hele şu sıcaklar geçsin, ramazan bayram derken hele sonbahar bir gelsin...
Yeni Kıbrıs devletinin kuruluşunun ardından, Türk ordusu da Kıbrıs'tan çekilecektir. Tıpkı Gorbaçov'un Kızılordu'yu geçen yüzyılın sonlarında Doğu Avrupa'dan çekmesi gibi hani!
Böylece otuz yedi yıldır, ne otuz yedisi, altmış yıldır sırtımızda kambur olan Kıbrıs sorunu da tarihe karışacaktır.
Kibarlık olsun diye sırtımızda kambur dedim, başımızda bela demedim. Osmanlı'dan devleti "Kıbrıs sorunu diye bir şey akıllara bile gelmeden" devralan cumhuriyet, sonradan başına örülen Kıbrıs çorabına sazan gibi atlayarak en büyük tarihi ve stratejik hatalarından birini yapmıştı!
Fakat gene de Türkiye, Ecevit'in büyük basiretsizliğiyle çözemediği Kıbrıs sorununu otuz yedi yıl sonra nihayet halletmek üzeredir. Hem geç olmuş hem güç olmuştur ama olmuştur denilebilir.
Ecevit, durmaması gerektiği yerde durmuş, yürümemesi gerektiği zaman yürümüş, "Kıbrıs'a ve Yunanistan'a demokrasi götüren Türk lideri" sıfatıyla tarihe geçme fırsatını kaçırmıştı. (Basit bir kasaba politikacısı gibi bunu bir seçim malzemesi olarak kullanmaya kalktı, onu bile tam beceremedi.)
Erdoğan bu fırsatı kaçırmayacaktır, çünkü Ecevit'ten çok daha "çaplı" bir adamdır.
Bu çözümün ardından Nobel Barış Ödülü'nü de alacak (en azından karşı tarafla paylaşacak) ve Orhan Pamuk'tan sonra Nobel alan ikinci Türk de olacaktır.
Hele durun bakalım, oraya daha çok var.
Hele şu 2012 yılında Marduk bir gelsin de...
Getirmek için çok uğraştık yahu, sıkı mı, elbette gelecek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.