500 milyon dolarlık vicdan
BM açıklamalarında deniyor ki:
-Somali dramına son verebilmek için yıl sonuna kadar 500 milyon dolarlık bir yardımın ulaşması lazım.
Somali görüntülerine bakmak kolay değil. Canlı yayınlar insanlığın can çekiştiği görüntüleri taşıyor dünyaya. Sütleri kuruyan o anneler, kumlar üzerinde son nefeslerini veren o çocuklar...
İnsan ol ve seyret seyredebilirsen...
Ve 500 milyon dolarla su taşınabilecek oraya, süt taşınabilecek, ekmek ve ilaç taşınabilecek.
Demek ki dünya, 500 milyon dolarlık bir vicdan sınavına girmiş durumda.
Türkiye'de Diyanet, Kızılay, TİKA ve sivil toplum kuruluşları, hatta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı çırpınıyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı bir gayretin içinde.
Ama bakıyorum, fitreler toplanıyor, zekatlar toplanıyor, SMS'ler devreye giriyor ve ortaya ancak üç-beş milyon dolarlık bir meblağ çıkıyor.
Kaç çocuk kurtuluyor, kaç çocuk ölüyor? Kaç anne göç yollarında tükeniyor?
Ne dersiniz, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın bilmem kaç üyesi, bir çırpıda 500 milyon doları toplayabilecek bir mali güce sahip değil mi?
Geçin İslam dünyasını, çünkü Somali'de sadece "Müslüman" bir topluluk değil, insanlık ölüyor.
Somali görüntüleri, Türkiye'ye ya da Suudi Arabistan'a ulaştığı kadar Amerika'ya, Rusya'ya, Japonya'ya, Çin'e de ulaşıyor.
Onlar için bir vicdan sınavı söz konusu olmamalı mı?
Ve bütün dünya, 500 milyon doları çıkaramayacak kadar pintileşti mi?
Ahmet Davutoğlu, İslam İşbirliği Teşkilatı'nı acil toplantıya çağırdı.
Başbakan Erdoğan, yardım kampanyalarına sahip çıktı.
Cumhurbaşkanı Gül, insani duyarlılığı artırmak için çağrılarda bulundu.
Bence daha çok şey yapılmalı ve yapılabilir. Her üç lider, dünyayı daha aktif bir insani hamleye yöneltmek üzere, başka bazı ülkeleri de öncü gayretlere sevk etmek suretiyle adımlar atabilir.
Düşünüyorum da bazen dünyanın vicdanı, inkıtalar yaşıyor. Sonra da utancı paylaşıyor.
Bosna'yı seyretti uzun süre dünya.
Küresel bir ekranda, kadınlara, çocuklara karşı işlenen vahşet sadece seyredildi.
Nice zaman sonra müdahale geldiğinde 250 bin insan can vermişti. Bosna'ya gittiğimde bir şehri gezerken "Sadece şu bölgede 700 çocuk katledildi" denmişti, ürpermiştim.
Gazze'de 20 ay seyretti İsrail vahşetini dünya, büyük kısmı kadın ve çocuklardan oluşan 1400 cana mal oldu bu 20 aylık küresel vicdan inkıtası.
Şimdi tarih "İyi ki bir adam çıktı ve "Bir dakika" diye isyanını dile getirdi" diye yazıyor.
Acaba Somali için 500 milyon dolar toplandığında dünya, Doğu Afrika'da kaç annenin, kaç çocuğun ölümünü seyretmiş olacak?
İran'ın sınavı
Somali sınavı bütün insanlık için...
Ama beride bir de Suriye-Hama sınavı var.
Oradan da geçmişteki katliamı aratmayacak vahşet haberleri geliyor.
Ben o konuda İran'ın Suriye yönetimine destek anlamına yorumlanan suskunluğunu çok garip buluyorum.
Bu bir "İslami tercih" mi oluyor yoksa "ulusal stratejik tercih" mi?
Mezhebi aidiyetler stratejik aidiyete dönüşüyor, o da insani hassasiyetleri öteliyor mu?
Türkiye, bugüne kadar kendi üzerinden İran'a yönelik operasyonlara karşı direnç gösterdi. Bu direncin özünde hem komşuluk hassasiyeti vardı hem bir İslam ülkesine muzahir olma hassasiyeti vardı hem de bölgeyi sıcak çatışmalardan koruma hassasiyeti vardı.
Türkiye, Suriye'nin de büyük yaralar almasını önlemeye çalışıyor ama ölüm haberlerinin ardı arkası kesilmiyor.
İran Suriye'de Baas vahşetinin sona ermesi konusunda ne düşünüyor gerçekten? "Şiilik" özel bir nüfuz siyasetinin aracı olsun da nasıl olursa olsun hesabı mı?
Bundan böyle İran'ı değerlendirirken, İslam coğrafyasında özel nüfuz alanı oluşturmaya yönelmiş bir devlet hüviyetinde mi görmeliyiz? Dolayısıyla "İslam Cumhuriyeti" iddiasını çok da ciddiye almamalı mıyız?
Ben, "ümmet bilinci"ni önemseyen bir insan olarak bunu sorma hakkım olduğuna inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.