Bölük pörçük ‘komplo’ anıları
Demek ‘komplocu’ yaftasından artık korkulmuyor...
PKK bir terör örgütü. İlk kanlı eylemini 1984 yılında gerçekleştirdi. O gün bugündür ülke gündeminin birinci maddesi. Şiddetin dozunu istediği zaman artırabiliyor. Varlığını sürdürebilmesi için paraya, ilişkilere ve militana ihtiyacı var; kendisini bu ihtiyaçlara cevap verecek biçimde organize ettiği de biliniyor.
Örgütün lideri uzun yıllar Suriye’nin başkenti Şam’da yaşadı. Örgüt, militanlarını, Baas rejiminin kontrolündeki Bekaa Vadisi’nde eğitti. Türkiye’deki hedeflere saldırmak için Irak’ın kuzeyini kullansalar bile, organizasyonun beyni Suriye’deydi.
Terimin en gerçek anlamıyla bir ‘güvenlik devleti’dir Suriye... Rejimin en büyük dayanağı istihbarat birimidir. Son kırk yıldır, Suriye istihbaratı (El-Muhaberat), Esad Ailesi’nden birinin yönetimindedir. Yönetici herhangi bir sebepten ayrıldığında, onun yerini yine Aile’den biri alır.
Şimdi soru şu: 1998 yılı sonuna kadar Suriye’yi mekân tutmuş olan PKK ile ülkede izinsiz sinek uçmasına göz yummayan El-Muhaberat arasında kurulmuş olan samimi ilişki, 1999 sonrasında kesilmiş midir? Fehman Hüseyin başta olmak üzere PKK saflarında yer alan Suriye kökenliler istihbarat radarına hiç yakalanmamışlar mıdır?
Dün pek çok gazetede yazar dostlarımızın “PKK’nın son eylemleri Ankara tarafından sıkıştırılan Suriye’nin buna cevabı olmasın?” anlamına gelen ‘kuşku dolu’ yazıları çıktı. Böyle bir soruyu sormak, şu yakın zamanlara kadar, ‘komploculuk’ olarak tanımlanılırdı.
“Azan terörde Suriye parmağına dikkat” çekip duruyorum haftalardır; “Acaba ‘komplocu’ derler mi?” tedirginliği yaşayarak... Neyse koromuz güçlendiğine göre kendimden kuşku duymam gerekmiyor demektir...
Demirel’in başbakanlığında 1991’de kurulan DYP-CHP koalisyonunun önceliği de PKK sorunuydu. Dönemin içişleri bakanı İsmet Sezgin Suriyelilere “Türkiye’nin düşmanlığı kavi, dostluğu ise lâtiftir; sizin yerinize olsam dostluğumuzu yeğlerim” mesajını vermek üzere 1992 yılı Nisan ayında Şam’a giderken birkaç gazeteciyi de yanında götürmüştü. Gezide ben de vardım.
Niyetlerinin iyiliğini göstermek için, Suriyeliler, bizi Bekaa Vadisi’ndeki kampa da götürdüler. Boş bir arazideki yıkılmış duvarlardan birinin üstünde renkli boyalarla ‘Mahsum Korkmaz Akademisi’ yazıyordu. Oranın silâhlı eğitim ve doktrin çalışmaları yapılan bir mekân olduğuna dair bütün kanıt o yazıydı işte...
Etrafı eşelerken, yerde sadece birkaç gün öncesine ait Zaman gazetesinin benim yazımın bulunduğu parçasını bulmuştum.
Ortam temizliği alelacele yapılmıştı besbelli...
Turgut Özal’ın 1987 yılında başbakan olarak yaptığı Suriye ziyareti sırasında, heyette bulunan MİT’in önemli isimlerinden Hiram Abbas’ın, Suriyeli istihbaratçı muhataplarına PKK tarafından üs olarak kullanılan evin adresini verdiği bilinir. Muhaberat yetkilileri, “Ne PKK mı, Türkiye’ye karşı terörist eylem mi yapıyorlar, Şam’da yaşayıp Bekaa’yı eğitim merkezi olarak mı kullanıyorlar? Hadi canım siz de...” cahilliğine yatmışlardı da ondan...
Benim bir de ‘Tamil Kaplanları’ tezim var sahi...
Hayli zaman oluyor. ‘Demokratik açılım’ engellere takılınca aynı tehdide muhatap olmuş İngiltere ve İspanya sorunları nasıl aşmış öğrenmek istedim. Geçenlerde bir heyet halinde İngiltere’ye davet edilen siyasetçi ve gazetecilerin görüşlerini naklettiği Jonathan Powell’ın ‘Great Hatred, Little Room’ adlı IRA sorununu irdeleyen kitabını o vesileyle okudum. Okurken, aklıma, “Sahi, Sri Lanka’da da ayrılıkçı terör vardı, o ne oldu?” sorusu takıldı.
Olan şu: Sri Lanka Hükümeti 2006 yılında terörist Tamil Kaplanları örgütüyle müzakereleri yeniden başlattı. Arabulucu Norveç’ti, görüşmeler Cenevre’de yapıldı. Buluşmaları tetikleyen, 30 yıl süren ayrılıkçı terörün dört yıllık ateşkes sürecinden sonra yeniden gündeme oturmasıydı. Üç yıl süren barış arayışı, örgüt militanlarının ellerini tetikten çekmeye yanaşmayacaklarının anlaşılması üzerine tıkandı.
Hükümet sorunu barışçı yollardan çözemeyince, çareyi klasik yönteme başvurmada buldu: Sınırsız şiddet... 20 binden fazla militan Sri Lanka ordusu tarafından hunharca öldürüldü; liderleri Vellupillai Prabhakaran dahil... Örgüt tamamiyle bitirildi. Le Monde’da çıkan bir makale, akan militan kanına dünyanın ilgisiz kaldığını anlatıyor; BM bile sessiz kalmış...
Örgüte yönelik askeri operasyonun kanlı görüntülerine ‘You Tube’ üzerinden ulaşılabiliyor...
O gün bugündür, “Aman, şu işi sulh yoluyla çözelim, devletlerin en iyi bildiği yöntemi zorlamayalım, Tamil Kaplanları formülü gündeme gelmesin” uyarısında bulunup duruyorum.
Tavsiye ederim, Google’a Sri Lanka ve benim adımı yazın, örgüt medyasının tepkilerini okuyun... Beni ‘komplocu’ olmakla suçladıklarını göreceksiniz.
Neyse, artık herkes ‘komplocu’ oldu. Sayelerinde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.