Bayramda asker dövmek
PKK’nın bile ateşkes ilan ettiği mübarek Ramazan bayramında polemik caiz midir?
Bilmem...
Bu sütun bir şekilde dolacak.
Şu yarım kalmış “Kiremitçi meselesini” neticeye bağlamayı düşünüyordum ama fazla “alakasız” buldum Tuna’yı... Adale ağrılarım devam ettiği için, “Kemal Tahir okuyarak nasıl ulusalcı olunur?” soruma cevap vermeyi ertelemiş...
Düşündüm taşındım, yine değerli komutan Işık Koşaner’in konuşmasında karar kıldım.
Diyorum ya, öyle velut, öyle bereketli bir konu ki, yaz yaz bitmiyor.
Hayır, “Bu da göstermiştir ki, orduda yeni bir organizasyon şart” türünden laflar etmeyeceğim.
Işık Paşa’ya yargını yolunu da göstermeyeceğim...
Benim üzerinde durduğum konu “zihniyet...”
Evet, Işık Paşa, “Noktasına virgülüne kadar söylediklerimin arkasındayım” diyerek, şık ve centilmen bir duruş sergilemiş, bazı Balyoz sanıkları gibi dolambaçlı yollara sapıp sorumluluktan yırtmayı düşünmemişti; bir anlamda “delikanlılığın kitabını yazmıştı” ama aynı zamanda “bir zihniyetin ifşası” anlamına geliyordu söyledikleri.
Şu:
Hukuk dışı işlere yeltenen generallerimiz, genellikle yaptıkları işin suç olduğunu düşünmezler.
Darbe yapmak, muhtıra vermek, siyaseti çekip çevirmek onlar için doğal haktır...
Kenan Paşa, örneğin, ülkede kaos olduğu için yönetime el koyduğunu, bu hakkı da yasalardan ve “ordunun tarihsel yükümlülüğünden” aldığını söylüyor.
Ki, bu “yükümlülük”, yazılı olmayan bir kurala dayanıyor.
Hareket Ordusu’nu harekete geçiren kural neyse, darbe yapıp Başbakan asanları bu hukuksuz işe icbar eden kural da odur.
Elan “tutuklu” bulunan komutanlar, eminim ki, niçin bu durumda olduklarını anlayamıyorlardır. Daha önce yeltendiklerinde kendilerine “şan” ve “madalya” (bazen de Cumhurbaşkanlığı) olarak dönen eylemlerin, bugün suç sayılıyor olmasına hayret ediyorlardır.
Ordu dediğin fişler.
Ordu dediğin andıçlar.
Ordu dediğin irticayla mücadele eder.
İlaveten siyaseti çekip çevirmek, “sivillere” yaşam biçimi ve gusto dikte etmek, laikliğin nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiğini belirlemek, kimin Başbakan ve Cumhurbaşkanı olacağına karar vermek, parlamentodan çıkan yasaları denetlemek, lüzumu halinde yönetime el koyup anayasa yapmak da ordunun görevleri arasındadır.
Böyle gelmiştir.
Böyle gideceği umulmaktadır.
Kenan Paşa, “12 Eylül’den dolayı beni suçlu bulurlarsa, kafama sıkarım” diyordu.
Eylemi “hukuk”la çelişebilirdi ama ne yaptıysa vatanı için yapmıştı.
Böyle inanıyordu.
Daha doğrusu, böyle inandırılmıştı.
Işık Paşa da konuşmasında, Balyoz belgelerinin “yetkisiz kişilerin” eline geçmiş olmasını “rezalet” olarak değerlendiriyordu ama “plan semineri” adı altında “ülkeye çökme” hazırlıkları yapanların suça bulaşmış olduklarını düşünmüyordu.
Kötü niyetli olduğu için değil, hayır.
Böyle yetiştirilmişti.
Öncelikli sorun “ordunun yeniden organizasyonu”dur belki ama bir de müfredat sorunumuz var.
Bu cümleden olarak, subay yetiştiren okulların da gözden geçirilmesi gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.