Her şey göründüğü gibi değil
Dünkü yazımın sonunda, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin'i, Deniz Feneri davasının savcılarının değiştirilmesi konusunda açıklama yapmaya davet etmiştim.
Benim gibi, aslında hükümete pozitif bakan birçok yazar da benzeri bir tavır sergilemişti.
Hatta bir özel ortamda, hükümete yakın bir gazetenin başyazarı, savcılarla ilgili uygulamaya büyük öfke sergilemiş, "Hükümet, eski dönemin hukuksuzluklarını ortadan kaldırmıyor, kendi hesabına olunca bunları meşrulaştırıyor" gibi bir tepki göstermişti.
Doğrusu, hükümete pozitif bakan yazarların, bu konudaki sessizliği de tepki çekiyordu. Bir anlamda tutarlılık sorgulaması ile karşı karşıya idiler.
Ben de kendi payıma, Hükümet'in başarılı olmasını isteyen ama herhangi bir hukuksuzluk karşısında da susmama kararlılığında olan bir insan olarak, savcılarla ilgili uygulamada, Deniz Feneri davasında özel bir kayırmanın olup olmadığının açığa çıkmasını kaçınılmaz olarak değerlendirmiştim.
Ama Türkiye'de, AK Parti karşıtlığının, birtakım kombinezonlarla kamuoyunu saptırma eylemlerine yol açabildiği, onun için ilk haberleri ihtiyatla karşılamak gerektiği gibi bir durum da medya mensubu olarak gerçekçiliğin ve ihtiyatın zaruri sonucu idi.
Evet konunun muhatabı olan Adalet Bakanı aradı ve bazı açıklamalarda bulundu.
Bakan'ın açıklamasına göre, Deniz Feneri sanıkları HSYK'ya savcıların bir belgede tahrifat yaptıklarına ilişkin şikâyette bulunmuşlardı.
Bakan şöyle diyor:
"Bu şikâyet içerisinde kayda değer bulunan husus, Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin vermiş olduğu bir kararın, soruşturma savcıları tarafından değiştirildiği, tahrifat yapıldığı ve bu tahrifata işlem yapıldığı iddialarıdır. Bunun üzerine HSYK konunun incelenmesini ve gerek görülmesi halinde soruşturulmasını içeren bir karar almıştır.
Bunun üzerine HSYK konunun incelenmesini ve gerek görülmesi halinde soruşturulmasını içeren bir karar almıştır. Ben de Adalet Bakanı olarak, HSYK başkanı sıfatıyla bu soruşturma kararına onay vermişimdir. Yapılan incelemeden sonra müfettişler soruşturmaya geçme ihtiyacı duymuşlardır. Bu soruşturmaya geçme ve savcıların savunmalarını isteme olayından sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu değişikliğe gitmiştir."
Bakan bundan sonra şu soruları soruyor:
"Gerçekten Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin vermiş olduğu bir karar üzerinde soruşturma savcıları oynama yapmışlar mıdır? Bir değişikliğe gitmişler midir? Bu karar üzerinde oynama yapılarak başka bir karar üretilmiş ve bu karardan işlem tesis edilmiş midir? Soruşturma savcılarının böyle bir değişiklik yapma yetkileri, hakları var mıdır? Böyle bir değişiklik yapılmış ise bu değişikliğe niçin ihtiyaç duymuşlardır?"
Bakanın sorduğu sorular yabana atılamaz.
Deniz Feneri davasında nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını bilmiyoruz. Böyle bir davada sanıklara peşin suçlu gözüyle bakıp, sürecin bütün safhalarını buna göre değerlendirmek de adalet arayışı değildir.
Savcılarla ilgili şikâyette, tahrifat iddiası da çok vahim bir durumu ortaya koymaktadır. Şöyle ki: Mahkeme, savcıların talebi üzerine sanıkların şahsi mal varlıklarına tedbir konulmasına karar vermiş, şirketlerle ilgili talebi reddetmişken, savcılar kararın o kısmını kapatıp, sanki savcıların bütün talebini onaylamışçasına bir görüntü sağlamışlar mıdır?
Bakan soruyor:
Savcıların buna yetkisi var mı?
Savcılar böyle bir şeyi neden yaparlar?
Bu sorular da izi sürüldüğünde belki bizi bambaşka bir komploya çıkaracaktır.
Onun için hemen görülene değil, sabırla, bir sonraki karede görülene de bakmalı, demek istiyorum. Sayın Bakan'a duyarlılığı için teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.