Her karar değil doğru kararlar desteklen melidir...
Devletlerin ve milletlerin kaderlerini etkileyebilecek önemdeki uluslararası ya da ulusal sorunlarda, kararı kitleler değil yönetimler veya yöneticiler verir.
Bu gibi durumlarda kitleler genellikle yönetimlerin kararlarını derinine tartışmadan desteklerler.
Daha ötesi, bu kararlar dünya konjonktürüne endeksli hızlı değişimlere konu olduklarında da, kitleler aynı hızla yeni kararlara destek verir.
Somut bir örnek isterseniz.
1950'lerin ortalarında kitleler İstanbul meydanlarında Kıbrıs için "Ya Kıbrıs-Ya ölüm" sloganları atarak miting yaparlardı.
Aynı kitleler kısa süre sonra yine Kıbrıs için yapılan mitinglerde "Ya taksim- Ya ölüm" içerikli sloganlar atıyorlardı.
Derken Londra-Zürich Antlaşmalarına dayanan süreç geldi ve "Taksim" de unutuldu.
Zaferin kahramanları
Makarios'un devlet başkanı olduğu iki uluslu Kıbrıs devletinin kurulmasını ve Türkiye'nin Yunanistan ve İngiltere ile birlikte "Garantör" olmasını kitleler de "Zafer" olarak kabul ettiler.
Sonra da bu zaferi sağlayan Başbakan Menderes ve Dışişleri Bakanı Zorlu idam edildiler.
1974'teki askeri müdahalemiz ertesinde, sorunu kalıcı bir uluslararası çözüme bağlamak yerine, "Kıbrıs zaferi"ni seçim zaferine dönüştürmek isteyen partilere meydanlarda miting desteği vermedi mi kitleler?
Daha sonra da bu "Zafer"i gerçekleştiren dönemin Başbakanı Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Erbakan devrilip, yasaklandılar ve hapse de girdiler.
Haklı dava ipoteği
Sonuçta bugün de dış siyasetimizin üzerinde hâlâ "Haklı davamız"ın ipoteği yok mu?
"Kıbrıs ipoteği" Avrupa Birliği yolumuzu engellemiyor mu?
Kitlelerin karmaşık ulusal veya uluslararası sorunları derinine tartışıp irdeleyecek sabırları yoktur.
1999 seçimlerine "Öcalan'ı yakaladık" ve "Öcalan'ı asacağız" diye girerek iktidar olan partilerin bir seçim sonrasında ne olduklarını görmedik mi?
Ama Öcalan da, PKK da hâlâ "Çözüm" ün kilitleri değiller mi?
Gelişmiş ülkelerde düşünce üreten odaklar bazen tek başlarına kalmayı da göze alarak, kitlelerin "Haklı davamız" şeklinde gördükleri sorunları enine boyuna irdelerler, uyarılar yaparlar, kararları eleştirirler.
Hık deyiciler
Seçilmiş yönetimler için bu en büyük dünyevi nimettir.
Böylece yanlış kararların dramatik ve hatta trajik sonuçları gündeme geldiğinde, bu uyarılar ve eleştiriler krizden "Çıkış yolu"nu da gösterir.
Despotik yönetimler bu nimetten yoksun oldukları için yanlış kararlarının sebep olduğu krizlerle birlikte devrilip giderler.
Her kararı onaylayan "Hık" deyiciler de, bu kez yeni despota destek verirler.
Çok partili ve çoğulcu demokrasiyi bir hayat tarzı olarak seçmiş olan Türkiye'de seçilmiş yöneticiler aldıkları kararların doğruluğunu sadece kitle desteğine bakarak ölçmenin yanlışlığını defalarca gördüler.
Özgür ve özerk olmak
Özgür, özerk ve gerçekten bağımsız düşünce odaklarının korunmalarının ve var olmalarının önemi ve değeri defalarca kanıtlandı.
Bir gün önce seçilmişleri alkışlayanların, bir gün sonra onları deviren darbecileri alkışladıkları yarım yüzyılda dört kez görüldü.
Kısacası iktidarın her kararını tartışmasız desteklemekle, bu kararların gerçekten haklı ve doğru olanlarını desteklemek arasında fark olduğunu hiç unutmamalıyız.
Uygar toplumlarda "Medeni cesaret" çoğu zaman "Cesaret"in kendisinden daha ağırlık taşır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.