Yarının gençleri!
Bir kıyı lokantasındayım... Karşımdaki masada iki çocuklu bir aile var. Yedi, sekiz yaşlarındaki iki oğlan masanın kralları gibiler.
Anne müthiş yorgun ve bıkkın. Tedirgin baba ikide bir yerinden kalkıp lokantanın mutfağına gidiyor ve...
Her seferinde sözcüğü sözcüğüne şunları söylüyor:
"Bizim küçük oğlan biraz inatçı da... Patatesler oluyor mu? Çabuk olabilir mi acaba?" Bizim oğlan "laf dinlemez" diyemiyor baba; "patatesler çarçabuk gelmezse bu yemeği bize zehir eder" diyemiyor. "inatçı" deyip içine düştüğü çaresizliği (!) örtmeye çalışıyor.
Patatesler nihayet geliyor ama bu kez "buzlu çay" isteklerini iletiyor oğlanlar.
Çok sert ve emir kipiyle!
Baba garsonu bekleyemiyor, telaşla yerinden kalkıyor. "Buzlu çay alabilir miyiz?" diye soruyor; "ama şeftalili olsun."
Şeftalili buzlu çay kalmamış!
Adam "eyvah!" diyor ve ayakları arkasına vurarak epey uzaktaki bakkala koşuyor.
Çünkü şeftalili buzlu çay olmazsa, oğlanlar ortalığı ayağa kaldırırmış! Neyse...
Onlara bakarken, "bir de yarının gençlerini yazmalıyım" diyorum kendime.
Yani "bugünün çocuklarını!"
***
Pek hassas ve girift bir konu bu!
Üzerinde uzun uzun durmamız gerekiyor.
Ama bunu...
İyi çocukların ve talihli anne babaların da hakkını yemeden...
Ve o uyduruk nostaljiye; "ah bizim çocukluğumuz ne güzeldi, ne mutluyduk" palavralarına prim vermeden yapmak zorundayız.
İlk soru şu olmalı belki de...
Anne-baba ve çocuk ilişkilerinde geçmişe göre temel farklılık hangi noktada başladı?
Bu konunun uzmanlarına göre başlangıç noktası şu...
Geçmişte çocukların ihtiyaçları ön plandaydı. Anne-babalar çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaya önem veriyorlardı.
Bugün çocukların istekleri ön planda.
Ama malum, isteklerin sonu yok.
Sonuç...
Tatminsizlik, mutsuzluk; sessiz ya da sesli öfke ve bitmek tükenmek bilmeyen can sıkıntısı...
***
Dünkü yazımda yaşını başını almış kuşaklara şöyle sormuştum.
"Şimdiki gençlerden şikâyet ediyorsunuz ama bu gençler yeryüzüne başka bir dünyadan mı getirildiler?" Bugün de "günümüz çocukları"nın anne babalarına soruyorum.
Geleceğin gençlerini bugün "aman çocuğum mutlu olsun, gerisi önemli değil!" ilkesi üzerine kurduğunuz aile dünyanız yaratacak. Şimdi bütün sorunlar onların çocukluğuna verilip geçiştiriliyor.
Fakat yarın genç olduklarında...
Hallerinden tavırlarından şikâyet etmeyeceğinizden emin misiniz?
***
Nereden başlamalı?
Belki en kök noktasından...
Kendi mutluluğu ve varoluş hedeflerini hiç tartıp sorgulamamış anne babalardan başlamalı...
Ama bütün bunların bir sosyal düzen sorunu da olduğunu unutmamalı!
Şımarık çocuklardan söz edip şımarıklığı kışkırtan tüketim kültüründen; hiperaktif ve odaklanamayan çocuklardan söz edip her şeyi hızla değersizleştiren popüler kültürden hiç söz etmemek kolaya kaçmak oluyor.
Ha, aklımdayken!..
Şu kreşler...
Büyük problem!
Ama kreşleri tartışmaktansa, çocuklarımızı birkaç saatliğine oraya bırakıp azıcık kendi hayatımıza "kaçmayı" tercih ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.