Baba’nın ‘hayırlı’ işleri
Biz söylemiyoruz... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız söylüyor...
Diyor ki, “Uzanlar’ın yolsuzluk ve kanunsuzlukları ilk 1995 yılında ortaya çıkarılmıştı ama dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hazırlanan kararnameyi imzalamadı.”
İmzalamayınca el koyma işi de gerçekleşmedi...
Bir iddiası daha var Yıldız’ın: “Uzanlar o tarihte siyaset ve asker tarafından korunuyordu...”
Peki, Süleyman Demirel niçin yapılan kanunsuzluklara göz yumdu, niçin haksız yollardan 800 adet tapu edinen Uzanlar’ı koruma cihetine gitti, aralarında nasıl bir “söz ve çıkar birliği” vardı, bu tasarrufunun memlekete hayrı ve zararı neydi?
Bilmiyorum...
Muhtemeldir ki Sayın Demirel çıkıp isnat edilen suçlamayı yanıtlar, niçin kararnameyi imzalamadığını gerekçelendirir.
Biz de ikna oluruz yahut olmayız...
Fakat, Demirel’in açıklık getirmesi gereken başka hususlar da var...
Hayır, Murat ve Yahya Demirel olaylarından söz etmiyorum... Demirel ailesinin el konulan mal varlıklarıyla ilgili bir imada da bulunmuyorum...
Siyasi tasarruflarından ve “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla 28 Şubat sürecinde üstlendiği “etkin rolden” söz ediyorum.
Demirel, biliyorsunuz, 28 Şubat’taki tavrını, “askeri darbeden uzak tutmak” şeklinde açıklıyor. Sanırım bu konuda takdir de bekliyor. Asker darbe yapıp parlamentoyu ortadan kaldırmadıysa, bunun nedeninin “kendisi” olduğunu söylüyor yahut söylemeye çalışıyor.
Doğrudur, asker 28 Şubat’ta çıplak bir darbe yapmadı, parlamento kapatılmadı, sıkıyönetim ilan edilmedi ama bir darbede yapılması gerekli her şey başarıyla yerine getirildi.
Bunda en büyük katkı sahibi de Demirel ve kendilerini “beşli çete” olarak tanımlayan birtakım “sivil toplum örgütleri”dir.
Demirel’in açıklık getirmesi gereken husus şu:
Darbe ihtimalini bertaraf etmenin yolu, siyaseti gözden çıkarmak mıdır? Milletvekili transferlerine aracılık etmek midir? Askeri nümayişleri alkışlamak mıdır? Sürek avına “psikolojik ve lojistik destek” sağlamak mıdır?
Darbe tehlikesini savuşturmanın “hukuka ve vicdana uygun” başka yolları yok mu?
Hazır yeri gelmişken, “siyaset ve asker tarafından korunduğu” söylenen Uzanlar’da “korunma duygusu” oluşturan ve “korunuyorsunuz patron, aynen devam” diyen eşhas hakkında da bir çift laf edelim.
Bir gazeteciden söz ediliyor...
Bu gazetecinin, vaktiyle Cem Uzan’a, “Asker arkamızda patron, vurmaya devam... Hem asker yakında darbe yapacak, bütün sorunlar çözülecek” demiş bulunduğu çok yazıldı çizildi.
Ben de yazdım...
Hatta, açıklama bekledim.
Bu gazeteci arkadaşımız derin bir suskunluğu tercih etti.
Belki de özenli suskunluğuyla “sükut ikrardan gelir” sözüne gönderme yaptı ve “Hatamı kabul ediyorum... Üzerime gelmeyin” mesajı vermiş oldu.
Üzerine gitmiyoruz.
Kendisini zor durumda bırakacak bir oldubitti yaratmaya da çalışmıyoruz.
Madem “Uzanlar meselesinde” yargı “aile”yi haksız buldu ve iş halloldu; bu aileyi “mesele” olarak Türk halkının karşısına çıkaranları da konuşalım.
İlk taşı günahsız olan atsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.