Dış politikamızda "Arap fobisi" tarihe karışırken...
Hükümetin "Mavi Marmara Faciası"na endeksli biçimde oluşturduğu İsrail'e dönük politikasının tabii ki eleştirilecek yanları var.
Örneğin bu politikanın Gazze ablukasının kaldırılmasına yetip yetmeyeceğini hemen herkes tartışıyor.
Ancak bütün bunların ötesinde bir gerçek var ki, bunu görmezden gelmek de mümkün değil.
Başbakan Erdoğan'ın Ortadoğu'da izlediği siyaset, Cumhuriyet'in resmi ideolojisinin temel taşlarından birini oluşturan ve "Ne Şam'ın şekeri, ne Arabın yüzü" tekerlemesi ile ifade edilebilecek olan "Arap Fobisi"ni yıktı.
Çeşitli bayraklar ve farklı rejimler altında yaşayan coğrafyamızın bu büyük komşu kitlesine karşı Cumhuriyetimizin ilk kuşaklarının duydukları sevgisizliğin çeşitli nedenleri vardı.
Resmi tarih öğretimize göre Arapların 1'inci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'yı "Arkadan vurmaları" bu sevgisizliğin bir kaynağı olabilirdi.
Kültür ihtilali
"Laiklik Devrimi"ni yapan Cumhuriyet kurucuları, Arap harflerinden Latin alfabesine geçerek, ezanı Türkçe yaparak ve 1923 öncesini adeta yok sayarak bir anlamda Mao'nun "Proleter Kültür İhtilali"ne nazire olabilecek "Bürokratik Kültür İhtilali" de yapmayı amaçlamışlardı.
Bu çeşit sayısız neden sıralanarak Araplara karşı duyulan sevgisizlik irdelenebilir.
Bunun gibi, Ortadoğu coğrafyasında 2'nci Dünya Savaşı sonrasında yer alan değişikliklerde "ABD güdümlü gözlemci- figüran" konumunda kalmanın sonuçları da tartışılabilir.
Ama neticede dün dündür, bugün de bugündür.
Yeni bir dönem
Başbakan Erdoğan'ın Mısır'dan başlayan Arap Baharı ülkelerine yaptığı gezi, halk kitlelerinin sergiledikleri sevgi gösterileri ile de, Türkiye için Ortadoğu'da yeni bir dönemin başladığının somut kanıtıdır.
Başta söylediğimizi tekrarlayalım.
Hükümetin izlediği siyaset, Gazze'ye İsrail'in uyguladığı ablukanın kalkmasına yetecek mi, bilemeyiz.
Filistin Sorunu'nun çözümüne başlangıç oluşturacak adım, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda önümüzdeki haftalarda yapılacak Filistin Devleti'nin tanınması amaçlı görüşmeler ile atılabilecektir.
İsrail de tanımalıdır
Eğer bu tanınma Güvenlik Konseyi'nden de Amerikan vetosu yemeden geçebilirse, İsrail'in de global yalnızlığının başladığını hissederek sayı ile kendine gelmesi süreci başlayabilir.
Bu geleceği İsrail'in İşçi Partili eski Savunma Bakanı Ben-Eliezer de görebilen akıllı siyasetçilerden biri.
Ben-Eliezer "Ben Netanyahu'nun yerinde olsaydım Filistin Devleti'ni tanırdım. Sınırları ve güvenlik meselesini müzakere ederdim. Sonuçta tek müttefikimiz ABD ile de ilişkilerimiz zedelenmiş durumda değil mi" diye demeç verdi geçen hafta The New York Times'a...
Beyni açık olmak
Bütün bunların ötesinde Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Ortadoğu Vizyonu yeni bir dönemi başlatmıştır.
Bu dönemde "Avrupa Birliği Vizyonu"nun da, "Özgürlükçü Anayasa Vizyonu"nun da gündemde olmasını dilemek aklın gereğidir.
Saplantılı "Beyaz ve endişeli Türkler"in hiç unutmamaları gereken bir başka gerçeği daha hatırlatmalıyım. "Bakın işte, Beşşar Esad'ın eşinin başı açık" diyerek mırıldananların, Ortadoğu'da eşlerin başlarının açıklığından ziyade kocaların beyinlerinin açıklığına bakmalarının daha doğru olduğu da kanıtlanmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.