Bedelli çıkar mı?
Bir piyade neferi, öğrenmesi gereken hemen herşeyi on beş günde öğrenir. Aptallar için de hadi bir ay diyelim.
Bundan sonrası, tekrardır.
Bunun en önemli nedeni de, "köylüye oturmasını kalkmasını öğretiyoruz" gerekçesiyle onu tornaya sokmak, "Atatürk devrimlerini" kafasına çivi çakarak yerleştirmek... Emir almaya alıştırmak...
Disiplini tanıtmak...
Aylarca, hatta yıllarca bitmek bilmeyen zorunlu askerlik görevi, delikanlıyı üretimden koparır, hayattan koparır. Doğru dürüst bir iş bulmasını da erteler, evlenmesini de.
Çözüm nedir? Binlerce kişinin hacı bekler gibi beklediği "bedelli" mi?
Hayır, çünkü eşitsizlik yaratıyor. Doları ya avroyu bastıran gurbetçi gençlerin "kendi paramızla rezil oluyoruz, ne yani, o kadar para saydık bir de yere yatıp sürünecek miyiz" diye şarladıklarını da gördük...
Kendimden bilirim. Hemen bütün arkadaşlarım dört ay süreli yedeksubaylık yaptılar, ben "uzun okuduğum" için dört ay neferlik yaptım.
Piyangoyu hepten kaçıranlar da iki yıl!
Fakat bu bedelli konusu, temcit pilavı gibi bir konulur bir kaldırılır bu ülkede...
CHP şimdi bir kanun teklifi vermiş, bedelli istiyor. Amaç, bir sonuç elde edemeyeceğini bile bile, hani MHP'nin türban konusunda sıkıştırmış olduğu gibi iktidarı sıkıştırmak, eh, Allah verdiyse dört yıl sonra da bunu üç beş oya tahvil etmek...
Hükümet bedellinin çıkmayacağını bir yandan kesin bir dille söylüyor, bir yandan da elinden seçmen kaçırmamak için "bizi izlemeye devam edin" diye açık kapı bırakıyor...
Bu iş de kocaman bir güldürüye dönüşüyor böylece.
CHP'nin teklifi, "yılda 12 bin liranın altında kazanan hiç para vermeden 21 gün yapsın, 25 bin liraya kadar kazanan 7 bin 500 lira, 25 binden fazla kazanan da 15 bin lira ödeyip 21 gün yapsın" şeklinde saçmasapan bir tasarı...
Elbette reddedilecek ve bu yılan hikâyesi sürüp gidecek...
Çözüm çok basittir: Herkes, en küçük bir ayırım gözetmeden zengin ya da fakir, köylü ya da şehirli, okumuş ya da okumamış bütün erkek vatandaşlar zorunlu olarak bir ay yapsınlar!
Hem "temel eğitimi" alırlar, askere "hiç gitmemiş" olmaktan kurtulurlar, hem de hayattan kopmamış olurlar.
Hiçbiri beş kuruş ödemeyeceği için de, eşitlik sağlanır.
Bu uygulama, yalnızca bir ya da birkaç kere "yığılanlar ve birikenler" için değil, her tertip için her dönem, her yıl yapılır. Sürekli ve kalıcı olur.
Devletin kaybedeceği gelir, devletin edeceği masraftan tasarrufla dengelenir. Bu işin bilançosu artı ya da eksi verirse sağlık mağlık olsun.
Bundan sonra da hep böyle sürer: Ordunun muvazzaf mevcudu ciddi olarak azaltılır, bir başka temcit pilavı olan "profesyonel orduya" dönülür.
Zor mudur bu reformu yapmak? Hayır, çok kolaydır.
Bir tek emirle sivil okullardan üniformaları kaldırıvermek kadar basittir.
Ama bir türlü yapılamaz.
Çünkü "zihniyet reformu", siyasi reformdan da, ekonomik reformdan da çok daha zordur.
O konuda henüz mehter adımıyla yürüyoruz, ekonomide harikalar yaratsak bile.
Bu hükümet "idare-i maslahatçı" da değil ama niçin buncağızı başaramıyor, anlamadık gitti... Yoksa bürokrasi yeni bir mevziye mi tutunup direniyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.