Siyaset meydanında politika yapmanın zorlukları...
Petrol-İş Sendikası'nın Genel Kurulu'nda siyasetin gündemindeki konuları kendi açısından değerlendirip iktidarı ve Başbakanı eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na bir delege tepki göstermiş.
Bu delege "Burası Meclis değil, işçilerin sorunlarını dile getirin" diye bağırmış oturduğu yerden.
Kılıçdaroğlu da şu çok haklı karşı tepkiyi seslendirmiş.
- Siyasetçiyi çağırmayacaksınız o zaman, çağırıyorsanız onu dinleyeceksiniz. Onlar da gelsinler buraya, onlar da konuşsunlar, demiş.
Gerçekten de bir sendikanın genel kuruluna konuşmacı olarak davet edilen bir siyasetçinin siyaset yapmaması mümkün müdür?
Ama toplumun "Siyaset"ten ne anladığı meselesi de üzerinde tartışılması gereken bir konudur.
Kılıçdaroğlu'nu protesto eden delege "Burası Meclis değil, işçilerin sorunlarını dile getirin" dediğine göre "İşçilerin sorunları"nı Meclis'in, yani siyasetin dışındaki meseleler olarak görmekte.
Siyasetçiler ve seyisler
Oysa siyaset, yaşamın her alanını ve hemen hemen tüm bireysel ve toplumsal ilişkileri kapsayan bir olgu.
Bu Arapça kelimenin kökeninden giderek atlara bakan "Seyis"lerin de siyaset mesleğine olan bağlantılarını bulmak mümkündür. Atları tımarlayıp terbiye etmekle, acaba toplumları yönetip yönlendirmek arasında bir benzerlik var mıdır?
Cumhuriyet'in 2'nci yıldönümü balosunda Ankara'da Fresko lokalinde Rus sefiresiyle dans eden İsmet İnönü'ye Org. Fahrettin Altay oturduğu yerden "Dans mı yapıyorsun" diye laf atınca İnönü'nün ona "Hayır, siyaset ediyorum" diye cevap verdiğini daha önce de yazmıştım.
Bunun gibi Osmanlı'da idam sehpasının kurulduğu mekâna "Siyaset meydanı" (Siyasetgâh) denildiğini de hatırlarsınız.
Bu kavramlar her toplumda farklı anlamları da ifade edebilir.
Geçen hafta Başbakan Erdoğan Mısır'da "Laiklik" meselesini anlatırken onun sözlerini Arapçaya çeviren tercüman bunu "Ilmaniyye" kelimesi ile aktarınca, konuşmayı dinleyen bazı dindar Araplar rahatsız olmuşlar.
Laiklik ve ılmaniye
Fehmi Koru Star'daki yazısında bu rahatsızlığı şöyle yorumlamıştı:
"Arapçada 'Laiklik' karşılığı kullanılan 'Ilmaniye' sözcüğü, hiçbir başka anlama çekilemeyecek biçimde, 'Dinsizlik' anlamına gelir. Önüne arkasına 'Dine saygılı' türü sıfatlar eklediğiniz veya 'Din ve vicdan özgürlüğü sağladığı' açıklamasını yaptığınız takdirde bile, 'Ilmaniye' özellikle dindar Araplar tarafından, kolayca benimsenemez."
Başbakan mesela "Laikliği inanç ve ibadet özgürlüğünün güvencesi biçiminde uygulayan toplumlar, sıcak bir yaz günü demokrasi havuzunun fıskiyesinin esintisinden rahatlayan insanlar gibi ferahlık duyarlar" deseydi, dindar Araplar herhalde bundan da rahatsızlık duyarlardı.
Siyaset ve politika
Çünkü Arapçada "Fısk" kelimesi "Ahlaken kötü ve dinen günah sayılan şeyleri adet edinme" anlamına geliyor. Osmanlıcanın "Fıskiye"si ise "Fısk"ın anlamını hiç hesaba almamış. Fıskiyeler havuz kenarında oturan fasıkları da serinletmiş.
Neticede "Laiklik" de "Sekülarizm" gibi Batı dillerinden gelen bir kavram. "Siyaset"i bu şekilde "Politika" yapmamış mıyız?
Ama bu kelime değişikliğine rağmen yıllarca bizim başbakanlarımız "Politika" mesleğinin tanımını "Bir idamlık bir de bayramlık giysim var" diyerek yaparlarken kendilerini hep "Siyaset meydanı"ndaymış gibi görmezler miydi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.