Sen kimin taşeronusun?
Patlayan bombalar, artan terör olayları, “Türkiye’nin cüretini cezalandırmaya” dönük saldırılardır.
Budur...
Bu saldırıların arkasında şu ya da bu devletin izlerini aramak ve bulmak mümkün...
Esasında terör, bir dış politika manivelasıdır, bir mesaj iletme aracıdır, bir uyarıdır, mafya raconunca bir “kolpa”dır.
İşini bilen ülkeler (devletler), ötekini engellemek (cezalandırmak) adına bu manivelayı kullanırlar ve çoğu zaman da başarılı olurlar.
Bu iş için, uygun örgütler her zaman vardır, yoksa da yaratılır.
Kendisini “Kürt varlığının bağımsızlığına” adamış (adadığı söylenen) PKK da, bu işler için uygun bir örgüt haline geldi maalesef.
Birilerinin taşeronluğunu yapıyor.
Parça başı ya da kabala, aldığı siparişleri değerlendiriyor.
Başkentte bomba patlatıyor, roketatarlarla sivilleri katlediyor, hayat alanını daraltan kendi yandaşlarını öldürüyor, hasbelkader ilerlemiş “barış görüşmelerini” sabote etmek için karakollara baskınlar düzenliyor, istirahat halindeki eratı yakıyor.
Kim için yapıyor bunu?
Ne umuyor?
Korku salarak, tedhiş uygulayarak sonuca ulaşamayacağını, bilakis kendisini daha da tecrit edeceğini bile bile niçin bu saldırıları düzenliyor?
Bunun cevabı yukarıda...
Her terör eylemi, terörle murat edilen sonucu elde etmeye yönelik değildir... Bu cümleden olarak, PKK saldırılarının sadece Kürt bağımsızlığını hedeflemediğini, “istikrarsızlaştırmak” gibi temel bir amaç taşıdığını da söylemek mümkün...
Hemen aklıma, İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın, sonradan yalanlanan açıklaması geliyor. Lieberman, “Türkiye’nin nüfuz alanını daraltmak için, gerekirse PKK’ya destek vereceklerini, silah ve mühimmat yardımında bulunacaklarını” söylüyordu.
Esasında gizlenebilen bir ilişki de değil bu.
Reşadiye ve İskenderun saldırılarının arkasında İsrail devletinin bulunduğu “güvenlik koridorlarında” konuşulan ve paylaşılan bir bilgi...
Türkiye, son yıllarda çok önemli dış politika hamleleri yaptı.
İsrail’i uluslararası kamuoyu önünde köşeye sıkıştırdı ve nüfuz alanını daralttı.
Doğu Akdeniz’deki fiili durumu bozdu.
Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin “gizli politikalarını” deşifre etti.
Mağrip ülkeleriyle dostluk tazeledi ve yeni işbirliği alanları oluşturdu.
Bölgedeki “demokratikleşme” çabalarını destekledi.
Bütün bunları “hukuk” çerçevesinde kalarak yaptı.
Bir anlamda “çok olmaya başladı” ve haddini aşmış oldu.
Bunun, “Türkiye karşıtı blok” tarafından cezalandırılacağı mukadderdi ve bu oluyor.
Kimse, “PKK’yı dağa çıkaran saikler” türünden laflar etmesin.
İçinde “barış” geçen ama barışa hizmet etmeyen boş cümleler kurmasın.
BDP’nin zor pozisyonundan bahsetmesin ve “Kandil’le İmralı arasına sıkışmış durumdalar, ne yapsın adamlar?” diyerek, uzlaşmazlığı mazeret üretmesin.
Kürt açılımı sürecek.
Daha demokratik bir anayasa yapılacak.
Bütün etnik meseleler öncelikle “haklar” temelinde ele alınacak.
Hukuk hassasiyeti gözetilecek.
Bununla birlikte “terörle mücadele” de büyük bir kararlılıkla sürecek.
Dönüş yok...
Eskiden Türkiye’nin bir “terör sorunu” vardı, şimdi Kürt siyasal hareketinin bir “terör sorunu” var artık...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.