Abla burada haklı
O lafı sevmiyorum: “Şiddet sarmalı” diye başlıyorlar, “yurtta savaş cihanda savaş” diye devam ediyorlar.
Gazeteci esprili olacak ya...
Cesur ve söylenmemiş laflar edecek ya...
Çok değerli bilgiler de sıralasalar, el değmemiş çözüm önerileri de sunsalar, “mazmunlaşmış ifade biçimlerine” başvurdukları an elim ayağım kesiliyor, “şiddet sarmalı” ve “yurtta savaş cihanda savaş” lafını duyduğumda kaçasım geliyor.
Bir hanımefendi var...
Bir vakitler, “Kürt sorununu çözelim derken, bir Türk sorunu yaratmayalım” diyordu.
Demek istiyordu ki, “Bu Kürt açılımları filan boş işler...”
Bunu tabii usturubuyla, kavramsal bir çerçeve çizerek söylüyordu ama söylediklerinin yekununu “boş işleri” ifadesi oluşturuyordu.
Nasıl olduysa oldu, hanımefendi birden bir “Kürt davası şahini” kesiliverdi... Seçim otobüsünün üzerine çıkıp “zafer işareti” yapmalar, bölgesel etkinliklerde boy göstermeler, zılgıt çekmeler, “Hükümet duble yollarla bölgeye şiddet götürecek” şeklinde demeç vermeler...
Duble yollarla gidecek muhayyel şiddeti eleştiren hanımefendi, hiçbir aracı gereksinmeden ortaya çıkmış “mevcut ve cari şiddet” karşısında kılını kıpırdatmadı.
Öğrenci yurtları yakıldı, din adamları öldürüldü, sivil insanlar kaçırıldı, Kürt aydınları tehdit edildi ama şiddet sarmalından endişe duyan hanımefendiden iki çift “endişeli laf” duyamadık.
Buyuruyor ki, “Son günlerde Ankara ve Siirt’te yaşanan vahim olaylar karşı çıkılmayacak, eleştirilmeyecek gibi değil. Bu kadarını yapmak zaten insanlık borcu...”
Böylece şiddeti eleştirme görevini üzerinden atmış oluyor.
Darbeler konusunda da aynı tavrı takınırdı: “Darbelere karşı çıktığım öteden beri binmektedir...”
Bilmiyoruz.
Darbelere hangi sözcüklerle, hangi enstrümanlarla karşı çıktığını bilmiyoruz.
Bu cümleden olarak, “eleştirilmeyecek gibi değil” dediğin şiddet olaylarına nasıl, ne zaman, hangi sözcüklerle karşı çıktığını da bilmiyoruz.
Kürt aydınlara yönelik tehditler karşısında ne dedin?
Orhan Miroğlu için hangi elini hangi taşın altına koydun?
PKK’nın sivil hedeflere yönelik saldırıları karşısında hangi yüksek sesli itirazı dile getirdin?
Bilmiyoruz.
Madem “bu kadarını yapmak bir insanlık borcudur”, duble yollarla gidecek muhayyel şiddete karşı sergilediğin celadetin hiç değilse onda birini mevcut ve cari şiddete ayır ki, insanlık borcu ödenmiş olsun.
Hakkını yemeyelim, arada değerli laflar da ediyor.
Mesela, “BDP üzerindeki siyasal baskılar dursun, onlar da Meclis’e gelsin artık vurgusu yapılmadan BDP’yi Meclis’e çağırmak, Kürt meselesinin çözümünün yükünü tümüyle Kürt siyasal hareketine yıkmaktan başka bir şey değil. Bu yaklaşımın hakkaniyetli olup olmadığı bir yana, asıl önemlisi gerçekçi değil...” diyor.
Doğru söylüyor.
KCK operasyonları, BDP’nin Meclis’e girmesini geciktiriyor...
Dahası, boykotu meşrulaştırıyor.
Fakat, bana kalırsa, BDP her şeye rağmen Meclis’e girmelidir.
Madem “son aylarda artan şiddet karşı çıkılmayacak, eleştirilmeyecek gibi değil”, o zaman BDP’nin de şiddeti tecrit edecek bir hareket yapması gerekiyor:
Meclis’e girip, “muhatap” konumunu yeniden elde etmek...
BDP’nin Meclis’teki varlığı, KCK operasyonlarının altını boşaltacaktır. Belki müzakere sürecini başlatacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.