Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kürt öldürmek...

Kürt öldürmek...

Kurşunun adres soranı makbuldü, öyle ya... Vicdanına ve sağduyusuna güvendiğimiz, entelektüel birikimine şapka çıkardığımız Altan Tan da böyle söylerse, “abla”dan terörü “yüksek sesle” kınamasını nasıl bekleyebiliriz?

Pek pek, “Son günlerde yaşanan vahim terör olayları karşı çıkılmayacak, eleştirilmeyecek gibi değil. Bu kadarını yapmak zaten insanlık borcu...” der ama bu borcu ödemez.

Lafı ortaya doğru yuvarlar.

Böylece, kınama görevini yerine getirmiş olur.

Bir şey beklemiyoruz artık ve içlerindeki kötülükle baş başa bırakıyoruz onları...

Bir bebek öldürüldü, anne karnındaydı...

Bir çocuk katledildi.

Konuyla alakası bulunmayan insanlar tarandı...

İlaveten kaçırılan öğretmenler, sokak ortasında infaz edilen devlet memurları, makinalı tüfeklerle ve roketatarlarla ortadan kaldırılan gencecik bedenler...

Keşke polis okulu taransaymış, keşke roketatarların hedefinde askeri lojmanlar bulunsaymış, keşke mayınlar “Mehmet” adlı yirmi yaşındaki sabi sübyanı hedef alsaymış...

Böyle şeyler söyleyenler de var...

O zaman ne olacaktı?

Kurşun adres sorduğu için, bu cinayetler meşru mu sayılacaktı?

Eskiden BDP terörle sınanırdı, “Çabuk PKK’yı kına, terörle arana mesafe koy” diye sıkıştırılırdı.

Terörü kınama zarureti hissedenler de, içinde “barış” geçen birtakım cümleler kurarlardı, mırın kırın ederlerdi, “terör”ün esasında bir hak olduğunu anlatmaya çalışırlardı ama anlatamazlardı.

Bugün bunu anlayabiliyoruz...

BDP’yi terörden vurmanın nafile bir çaba olduğunu görebiliyoruz.

PKK’nın onlar nazarında ne değer ifade ettiğini ve İmralı’nın ne anlama geldiğini söktürebiliyoruz.

PKK da, BDP de aynı sosyolojik taban üzerinde siyaset yapıyor.

Biri öldürüyor, diğeri ölümlere mazeret üretiyor.

İmralı’sız barış düşünmememizi söylüyorlar.

Kurdukları her cümlenin içine özenle “müzakere” sözcüğünü sıkıştırıyorlar.

Müzakere için de, “Bize karşı mütehakkim olmayın, tepeden bakmayın, belediye başkanlarımızı tutuklamayın, iç işlerimize karışmayın, de facto özerkliğimize müdahale etmeyin” şartını getiriyorlar.

Hepsi tamam...

Müzakereler sürsün, İmralı denkleme dahil edilsin, “yerel özerklik” anayasal güvenceye kavuşturulsun...

Hepsi tamam da, sen de şu Kürt ölümlerini izah ediver bir zahmet...

PKK son zamanlarda, açıkça ve ilan ederek “Kürt hedeflere” yöneldi, Kürt öldürmeye başladı.

Bunlar, belli ki, “otorite tesisine” yönelik saldırılar.

PKK, kaçmakta olan inisiyatifi yeniden ele almak ve bölgede ağırlık koymak için “Burada yegane güç benim” anlamına gelebilecek saldırılar düzenliyor.

Kurşunun adres sormaması bu yüzden... “Keşke”li cümleler kuranlar erken davranıyorlar bence...

Örgüt, 80’li yıllarda Kürt öldürerek sesini duyurmuştu.

Şimdi de “Kürt öldürerek” iktidarını pekiştirmek istiyor.

BDP’nin bu ölümlere bir itirazı olmayacak mı?

Madem parlamentoya girme kararı aldılar ve “meselelerini” meşru zeminde çözecekler, söylem düzeyinde de olsa, şu Kürt ölümleri için bir şey yapamazlar mı?

Sözüm, seçim otobüsünde zafer işareti yapan Beyaz Türkler için de geçerli...

PKK otorite kuracak diye, daha kaç Kürt’ün ölmesi gerekiyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi