Demokrasi rafa kaldırılırken biz...
Dünyada son derece garip şeyler oluyor.
Arap Birliği dışişleri bakanları Kahire’de toplanıp Suriye’ye ilişkin bir dizi ‘yaptırım’ kararı aldı: Sivil uçuşlar yasaklanacak, Merkez Bankası’yla ilişkiler askıya alınacak, ticaret temel ihtiyaç maddeleriyle sınırlandırılacak, devleti yönetenlerin yurtdışındaki mal varlıkları dondurulacak...
Bir ‘çok-uluslu gözlemci heyeti’ kabul etmesi için konuluyor bu yaptırımlar; ancak esas niyetin Beşşar Esad’ı yerinden etmek olduğu da biliniyor.
Bir gün önce Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, tedavi gördüğü Riyad’ta, Arap ülkelerinden oluşan Körfez İşbirliği Konseyi’nin (GCC) çerçevesini çizdiği bir anlaşma uyarınca, ülkesi yönetimini bıraktığını açıklamıştı.
Çoğunuzun “Aman ne iyi, diktatörler temizleniyor” diye sevindiğinizi biliyorum; ama hemen acele etmeyin isterseniz...
Geçen hafta Yunanistan ve İtalya’da da iktidarlar el değiştirdi. Seçimden çıkan sandık sonucuna göre oluşmuş hükümetler, bu iki ülkede, yerlerini teknokrat bakanlardan oluşan farklı bir yapıya bıraktılar. Bizde 12 Mart (1971) askeri darbesi sonrasında kurulan türden hükümetler yönetmeye başladı Yunanistan ile İtalya’yı...
Ülkelerini ekonomik krize sürükleyen politikacıların mukadder âkıbeti gözüyle bakılıyor bu gelişmeye...
İyi de, en basit tanımı ‘halkın seçtiklerinin ülkeyi yönetmesi’ olan ‘demokrasi’ ortaya çıkan bu yeni tablonun neresinde? “Veren razı - alan razı” olunca, seçilmiş ve hesaba çekilebilir yöneticilerin yerlerini seçilmemişlere bırakmasında hiç mi rahatsız edici bir yön yok?
Yeni gelişmenin daha rahatsız edici bir yönü de var: Ekonomik kriz Avrupa ülkelerinde bankacılık sektöründe yaşanıyor; bankaların aldığı yanlış kararlar ile uygulamalar ülkelerin başını derde soktu. ‘Kurtarıcı’ olarak politikacılardan görevi devralanların meslekleri bankacılık; çıkartana yangını söndürtmenin herhangi bir mantığını görüyor musunuz siz?
Eskiden böyle durumlarda, bir siyasi kadro başarılı olmamışsa, derhal seçime gidilir ve halkın hakemliğine başvurularak yeni yöneticiler seçilirdi; şimdi halkı devre dışı bırakan bir anlayış, garip bir tablo söz konusu...
Akıl alır gibi değil, ama gerçek bu: Demokrasinin beşiği sayılan Avrupa’da, bildiğimiz anlamıyla demokrasi rafa kaldırılıp Eflatun’un Cumhuriyet adlı eserinde önerdiği eski-Yunan tarzı bir seçkinler yönetimi devreye sokuluyor.
Etraftan doğru dürüst bir eleştiri, ya da “Ne oluyoruz?” sorusu eşliğinde bir itiraz da duyulmuyor...
Arap coğrafyasında zorlama, Avrupa’da gönüllülük hâkim, ama sonuç aynı: Yönetimler gidiyor, yenileri geliyor...
Yunanistan başbakanı Papandreu ile İtalyan meslektaşı Berlusconi koltuklarını kaybetti diye üzülecek değilim; Salih gitti, Beşşar gitmek üzere diye karalar da bağlamam, merak etmeyin. Benim bütün yaptığım, son zamanlarda meydana gelen bu garip gelişmeye, demokrasi kavramındaki anlam kaymasına dikkat çekmek...
Papandreu ile Berlusconi küreselleşmeyi sağlayan ‘elit’ kulüplerin üyeleriydiler; yerlerini alanlar da öyle... Değiş-tokuşu sağlayanların esas niyeti ne acaba?
Olan bitenler ya hemen yakınımızda ya da köklü ilişkilerimiz bulunan coğrafyada gerçekleşiyor; bu sebeple Türkiye’yi de ilgilendirmesi gerekiyor. Pek ilgileniyor görünmüyoruz da...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.