Ölüyü diriltmek
Bekliyordum: "Karamazov Kardeşler"i bile dizi yapan bir piyasa, "Keşanlı Ali Destanı"nı haydi haydi yapacaktı...
Arap seyircinin hoşuna gidip ülkemize döviz kazandıracak mıdır bilemem ama bakalım nasıl katledecekler? Çok para dökmüşler, umarım sonuç bir şeye benzer.
Haldun Taner'in iki saatte bitirdiği lafı, çeke çeke nasıl sakız gibi uzatacaklar ve kaç haftaya, kaç aya yayacaklar?
İşin matrağı bu dizi daha önce yapılmış, TRT'de oynamıştı! Pek fazla ilgi görmemişti ama esere sadık kalmışlar, lafı da tadında bırakmışlardı, bu sefer öyle olmayacaktır.
Elbette "bu vesileyle" oyunun yeni baskısı da yapılır ve kitapçıda gören üç beş şabalak "aaa, hemencecik kitabını da çıkarmışlar kııız" diye birbirini dürtükler...
İşin kötüsü, Nejat İşler'in çok da iyi oynayacağından eminim. (Kendisini görürseniz "başbakana ne kadar benziyorsun" demeyin, sinirleniyormuş.)
Bütün "kuşakdaşlarım" gibi ben de Keşanlı'yı Engin Cezzar'dan seyrettim, kırk sekiz yıl önce.
Türkiye'de bomba gibi patlamıştı.
Şimdi bazı basın yeniyetmeleri, onun "Haldun Taner'in ölümsüz başyapıtı" olduğunu yazıyorlar.
Ölümsüz müdür? Sanmıyorum.
Türk tiyatrosunun en iyi oyunlarından biri, belki de birincisidir ama bayattır.
Naftalin kokar.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar, ben dağ başına çekildiğim için artık hiçbir köye aldırmıyorum, umurumda değil: Keşanlı Ali Destanı "eskimiş" bir oyundur.
Bunu, oynatacak televizyon kanalına kamış olsun diye söylemiyorum. Tam tersine, mutlaka seyrediniz.
Ve orada anlatılan elli yıl öncesinin Türkiyesi'nin, orada sergilenen yarım yüzyıl öncesinin İstanbul gecekondularının nasıl "tarih" olduklarını görünüz. Bu oyunu, bir tarih dersi izler gibi izleyeceksiniz. Sineklidağ Mahallesi'nde şimdi gökdelenler yükseliyor.
Orada anlatılan gerçek artık "naif" kalıyor. O dönemin "hafiften solcu" aydınlarının gecekondu olgusuna yarı alaycı, yarı sevecen bakış açısını yansıtıyor. (Daha sonra nefret aşamasına da geçtiler, sonunda "kabullenme" çizgisine geldiler.)
Yıllar sonra, sanırım seksenlerde bu müzikali yeniden sahnelemeye girişen Gülriz Sururi, anılarında, "Keşanlı'nın eskidiğini daha ilk okuma provasında anlamıştım" diyordu... (Gülriz Sururi canım, hani şu, gençlerin "o kadın eskiden tiyatro falan da yaparmış, doğru mu" diye sordukları sanatçımız...
Ayıptır hatırlatması, Ali'nin sevgilisi Zilha'yı o oynamıştı.)
Genç kuşak üyelerinin gözleri elbette bizim gibi bu yeni versiyonda bir Semiha Berksoy, bir Güzin Özipek aramayacak... O bakımdan, dizinin "tutma" ihtimali yüksektir.
Fakat bakalım oyunun "epik" özelliklerini koruyacaklar mı, yoksa bir Amerikan estetiğine mi yatıracaklar? İşte o zaman Haldun Taner'in kemikleri sızlayacaktır.
Seyredin, bakın bakalım eskimiş mi, taptaze mi kalmış?
Danimarka Krallığı da Prens Hamlet'in zamanından beri çok değişti ama Shakespeare'in oyunu kaya gibi sapasağlam. İskoçya Macbeth'ten beri epey ilerledi ama Shakespeare gene dipdiri. Bakın bakalım, Keşanlı Ali Destanı da bir "klasik" mertebesine erişmiş mi, eskimiş mi?
Umarım dizici esnafı beni utandırır da Haldun Hoca'nın ruhu da şadolur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.