Kabir ve sonrası
"Kabir azabı, sırat köprüsü, , mizan yok mudur? Azap ancak cehennemde mi olacaktır?"
Cevap:
Ehl-i Sünnet'in temel kitaplarından biri olan Mevakıf metninden, bu soruya verilecek cevabın bilgisini özetleyelim.
"Kabirlerinde ölülerin diriltilmeleri, Münker ve Nekir'in sorgulaması, kafirler ile günahkârlara kabirde azap edilmesi biz Ehl-i sünnete göre haktır, gerçektir. Bu konularda mezhepler ve farklı yorumlar ortaya çıkmadan önce Ümmet'in alimleri (selef), daha sonra ise çoğunluğu bu inancı benimsemişlerdir.
Ehl-i sünnetin bu inancı, ilgili ayetlerin yorumları ile "ortak noktaları mütevatir derecesine ulaşan" pekçok hadise dayanmaktadır. Muhaliflerin ileri sürdükleri ayetler ve rivayetler ise zayıf bulunmuş ve reddedilmiştir.
Yine muhaliflerin (farklı inanç taşıyanların) "asılmış ve günlerce darağacında duran insanları görüyoruz, bunlarda bir azap görmüyoruz. Yanan, denizde balıklara yem olan, çürüyüp toz halinde etrafa savrulan cesetleri görüyoruz; bunlara kabir azabı nasıl uygulanıyor..." şeklindeki akla dayalı itirazlarına da şu cevap verilmiştir: Uyuyan veya hastalık yüzünden bütünüyle hareketsiz kalan insanlar da acı çekiyorlar, ama biz bunları görmüyoruz. Kabirde dirilmeyi ve azap görmeyi insanın, dünyada yaşadığı gibi (o bedenle) dirilmesi ve dışarıdan görülecek şekilde azap görmesi şeklinde anlamak doğru değildir. Kabir (Berzah) hayatı dünya hayatından ve bu hayata ait şartlardan, özelliklerden farklıdır. Allah dileyince kuluna kabir hayatında azap eder veya cennet hayatı yaşatır, ama biz dünyalılar bunu görmeyiz.
"Kur'an'da ve hadislerde zikri geçen sırat (köprü), mizan (terazi), hesaba çekme, amel defterinin okunması, havuz (Kevser), organların dile gelip sahiplerinin yaptıklarını bir bir söylemeleri haktır, gerçektir. Ümmetin ilk devir alimleri bu konularda ittifak etmişlerdir. Bunların dinin bilgi kaynaklarında anlatıldığı gibi olduğuna ve olacağına inanmak akla aykırı (muhal) değildir.
Başta, Ehl-i sünnet dışında kabul edilen Mu'tezile mezhebi mensupları olmak üzere bunlara akıl yönünden itiraz edenlere de yine Ehl-i sünnet alimleri makul cevaplar vermişlerdir".
Benim bütün bu konulardaki inancım ve düşüncem Ehl-i sünnetinkine uygun olmak üzere şöyledir:
Söz ve mana (delalet) olarak sağlam ve kesin, kesin olmasa bile kuvvetli kanaat verecek güçte vahiy metinlerine dayanan, akla aykırı olmayan, yalnızca bizim dünya hayatımızda olup bitenler bakımından olağanüstü, olağan dışı olan bu hadiseler gerçekleşecektir. Ancak bunların keyfiyeti (nasıllık ve niceliği) bizim bilme ve kavrama kabiliyetimizin dışındadır, dünyada olup bitenlere benzetilmeleri, "böyle olacak, olur, olmaz..." demek doğru değildir. İnsan dünya hayatı bakımından öldükten sonra ebedi olan bir başka alemde, bir başka hayata başlamaktadır. Bu hayat vahiy yoluyla anlatılmış, anlatımda zorunlu olarak dünyadaki dilimiz kullanılmış, ancak kelimelerin karşılıklarının ahiret aleminin dilindeki karşılıklar olacağına da işaret edilmiştir.
Bir örnek olarak günahların ve sevapların tartılacağına, bunun için bir aletin (mizanın) kullanılacağına inanırım; ama tartmanın da aletin de dünyada bildiğim terazi ve tartma gibi değil, ahiret alemine ait olanlar gibi olacağına inanırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.