Safları karıştırmayalım
Türkiyede bugün 1 Mart tezkeresi (2003) öncesine benzer bir durum mu var? Bence yok. Yine de yanlışlara karşı hayli hassas ve tutarlı bir kesim var: Namuslu aydınlar... Libya hedef alındığında itirazlar dile getirilmişti; şimdi bakıyorum, aynı namuslu aydınlar Suriye ve İran konusunda da gerekli uyarılarda bulunuyorlar...
Bu girişin sebebi Akşam gazetesinde okuduğum bir yazının sonunda karşıma çıkan şu satırlar: Bu olasılıklar bir kâbus senaryosu ama sahici ve olası. Panetta, Ankarada silâh ticareti için kapı aşındırırken gözler 2003 yılında dolaşan namuslu aydınları arıyor. O Müslümanları... Sahi neredeler?Neden susuyorlar? Değişen ne?
Sibel Edmonds ve Pablo Escobardan yaptığı alıntılara hem senaryo diyor, hem sahici buluyor o senaryoları, hem de olası... Garip gerçekten...
1 Mart tezkeresi ertesinde öğrendiklerimiz en az tezkere öncesinde yazdıklarımız kadar sahici... Birileri o zaman üzerimize Senaryo bunlar, senaryo diye geliyorlardı; ABD askerleri arkalarına bakmadan ülkelerine dönerken bile Tezkere geçmeliydi diyenler çıkabiliyor...
O dönemde sadece ABD ve içimizdeki uzantılarına karşı mücadele verilmedi, hesaplarını 1 Mart tezkeresinin Meclisten geçeceği varsayımı üzerine kuran darbeci cepheye karşı da mücadele verildi. Ülkemize askerleriyle gelmekte olan ABDnin, bölgedeki varlığını kalıcıya dönüştürmek üzere Pentagonda hazırlanan bir darbe planı vardı.
Tezkere geçseydi derhal sahneye konulacak üç aşamalı bir plan... Direnen olursa bayağı kan dökmeyi de öngörüyordu o plan...
Meclisin tezkereyi reddetmesinden sonra bir de ne görelim, o mücadelede tezkereye red oyu verilmesi için bizimle birlikte çaba gösterdiğini sandığımız birileri, birden bire farklı yönlere savruldu... Meğer onların derdi darbeye zemin hazırlamakmış...
Hemen ardından başlatacakları tezviratla iktidardaki partiyi halkın gözünde Amerikan-yanlısı ilân edecekler, esas Amerikan-yanlısı darbeye Gel, gel diyeceklermiş...
Nereden mi biliyorum, sonraki gelişmelerden elbette...
Şimdilerde 1 Mart tezkeresine karşı çıkan namuslu aydınlar nerede? sorusunu soran yazar, 2007 seçimine giderken 411 elin kaosa kalktığı tezini savunuyor, bambaşka bir sebeple yapılan İran ve Rusya ile işbirliğine gidecek bir Türk cuntası üzerine zihin cimnastiğine Tamamen katılıyorum desteğini veriyor, seçimden yüzde 40 alacağını varsaydığı Ak Partinin anlayışsızlığına şaşıyordu.
Aynen aktarıyorum: Artık anlayın ne olur... Bir iç hesaplaşma olacak ve ağır olacak. Yazık etmeyin... (Akşam, 17 Haziran 2007).
Seçime beş kala beklentisini revize etti yazar... Okuyalım: Daha düne kadar, Ak Parti tek başına gelirse darbe olur diyen çevrelerle bu tabloyu paylaştım. / Yorumlar tamamen revize edilmiş... / Özetle şöyle: / Başbakan 27 Nisandan sonra işin ciddiyetini gördü. Bu çok önemli bir psikolojik faktör oldu. Gül ve Arınçın altını boşalttı. Keskin muhafazakârları budadı. Listelere aldığı isimler bir vitrin değişikliği değildi. 367 çıtasından dolayı uzlaşacağını da açıkça söyledi. Yani 23 Temmuz sonrası askerle Erdoğan arasında gerilim olmayacak... (..) Ortada bir Büyük Uzlaşı tablosu var... Büyük Medya - Büyük Ak Parti - Büyük Sermaye ve Büyük Asker... Akla gelmeyen bir büyük yol kazası olmazsa 23 Temmuz sonrası gerilim azalacak... (Akşam, 15 Temmuz 2007).
Seçimden sonra büyük medya, büyük sermaye ve büyük askere kendini teslim edecekmiş Ak Parti, buna seviniyor...
O olmadı, üstelik Ak Parti anayasayı değiştirmeye kalktı. Kanlı olacak tehdidi yine aynı kalemden geldi: ABD ve İngiltere bunlara, Yürü koçum kim tutar seni... dedi ya... Oysa kurucu felsefe ile oynuyorsun... Kılıç çekiyorsun. (..) Mertçe; karşımıza çıkarak; Kemalizmi yıkacağız, manda olacağız... diyerek ve delikanlı gibi kan dökerek yapmadınız. (..) O 411 el gerçekte kaç kişiyi temsil ediyor? Göreceğiz... Söz bitmiştir. Kansız olmaz. Ben demiyorum... Tarih diyor. (Akşam, 13 Eylül 2010).
Namuslu aydınlar bugün de burada; zorda olan darbeciler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.