Fuat, Trablusgarpe gidiyoruz, sen de geliyorsun!
İtalyanlar Trablusgarpı işgal edince, bazı Osmanlı subayları, İttihad-ı İslam tasarısını yürürlüğe koydu! Enver Paşanın evinde gizli bir toplantı yapıldı. Toplantıya Kolağası Mustafa Kemal, Ali Fethi Okyar, Kuşçubaşı Eşref, Mümtaz Bey, Süleyman Askeri, Fuat Bulca ve birkaç subay katıldı. Amaç Mısır üzerinden Libyaya sızmaktı. Mısırda geçişler tehlikeliydi çünkü bu ülke İngiliz denetimindeydi. Ancak Mısırda Eşref Beyin sağlam, güvenilir bir çevresi vardı.
Mustafa Kemal, yardımcısı Fuat Bulcaya, toplantı öncesi şunları söyledi: Trablusgarpe gidiyoruz; sen de geleceksin. Bizler kendi isteğimizle, devletten ayrı, özel bir kuruluş olarak savunmayı ele alacağız ve İtalyan işgalcileri denize dökeceğiz. Harbiye Nezareti bizi istifa etmiş sayacak. Orada teşkilatlanacağız. Biliyorsun, ben daha önce Trablusgarpte bulundum; insanının yapısını, cesaretini iyi bilirim. Eğer ciddi bir biçimde savunmayı başlatırsak, başta Sunusiler, halk bize yardım eder. Sen benim yardımcım olacaksın. Ali Fethi de Cezayirden, gemiyle gelecek... (Trablusgarpta Bir Avuç İnsan-Fuat Bulcanın Anıları)
İttihat ve Terakki Trablusgarpı İtalyanlara eliyle teslim etmişti. Askeri birlik geri çekilmiş, 60 bin kişilik milis gücüyse dağıtılmıştı. Şimdiyse bir avuç subay, Trablusgarpı kurtarmaya gidiyordu.
Kara Kemal Bey yolcuların pasaportlarını, evrakını hazırladı; yiyeceklerinden giysilerine değin her şeyi sağladı; her birine de on altın verdi. Küçük Efendi İstanbulda kalacak gerektiğinde hükümet ve İttihat Terakki Merkezinde harekatı bilenlerle haberleşmeyi sağlayacaktı. Mustafa Kemal, halı tüccarı kılığında tuttu Mısırın yolunu; Süleyman Askeriyse molla kimliğine bürünmüştü. Daha sonra,1915de, Irakta şehit düşecek Yüzbaşı Cemil, sırtında cübbe, başında sarığıyla tam bir imam efendiydi. Ya Enver Paşanın kardeşi Nuri Bey? Libyada keskin nişancılığıyla ün saldı. Pusuya yatıp bir başına 100den çok İtalyan askerini avladı. Daha sonra, 1949da, savunma sanayinin temelini oluşturabilecek Sütlücedeki fabrikası havaya uçurulduğunda yanarak ölecekti. Kuşçubaşı Eşrefse Uçan Şeyh olarak ünlendi Libyada. Eşref Beyin davetiyle Cezayirli Emir Abdulkadirin oğlu Emir Ali Paşa ve Tunuslu Şeyh Salih Şerif Tunusi de geldi ellerinde silahlarıyla Libyaya. Tunus, Cezayir ve Sudandan gönüllüler kopup koştu. Gerçekten olağanüstü bir gerilla savaşı vererek, 200 bin İtalyan askerini sahil şeridine kilitledi bir avuç kahraman ve onlara Müslüman ülkelerden katılan gönüllüler. Bu bir haysiyet ve namus savaşıydı. Osmanlı, hem de bir avuç Osmanlı, itilip kakılmaktan, aşağılanmaktan bıkmış, yeter bre gafil! narasıyla İtalyanın ümüğüne çökmüştü.
Niye yazdım bunu? Çünkü, bugün Ortadoğu olarak anılan, Osmanlının eski topraklarının her karışı atalarımızın kanlarıyla sulanmıştır; ister Türk, ister Kürt, ister Çerkez, ister Laz, ister Arnavut, kısacası ne olursa olsun etnik kimliği. Geçmişimizle ilgili birçok şey sır gibi saklanıyor yüz yıla yakın bir süredir. Bunun nedenlerinden biri, belki de en önemlisi, geçmişteki ihanetlerin, acıların, gözyaşlarının hesabını bu gün bile sorgulamamızı istemeyenlerin varlığı. Rahmetli Kemal Tahirin bir sözünü hiçbir zaman unutmadım: Arkadaş, bir milletin geleceği, geçmişinden kesilir! İşte bu geçmişi sorgulamaktan, irdelemekten, dünü ameliyat masasına yatırmaktan çekinmemeliyiz! Gerekirse yakın tarihimizi sil baştan, kimseden korkmadan, çekinmeden, bütün gerçekleri bir bir sıralayarak yeniden yazacağız! Artık hiçbirimiz boynu bükük yaşamak ya da ölmek istemiyoruz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.