Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma!
Sabahattin Aliyi öldürmüş, soysuzun biri Istıranca ormanlarında, haberin var mı arkadaş? Bu devlet, hele de Recep Peker Efendimiz, yani Tek Adam, İkinci Adamdan sonra gelme Üçüncü Adam ve dahi altı okun mucidi, Milli Şef kavramını başımıza saran, eski İçişleri Bakanı ve Başbakan, Her önüne gelen öyle şiirmiş, romanmış, hikayeymiş yazamaz! Milli ideolojimizin, Kemalizmin romanını, şiirini, hikayesini yazan makbulümüzdür! buyurmuştu, bilir misin?
Sabahattin Alinin suçu, İçimizdeki Şeytanı, Kuyucaklı Yusufu, Kürk Mantolu Madonnayı, Dağlar ve Rüzgarı, Değirmeni, Kağnıyı, Yeni Dünyayı yazmaktı. Örneğin Esat Mahmut gibi Vahşi Bir Kız Sevdim gibisinden, başına bomba yağdıran tayyareciye gönül veren Kürt kızını yazsaydı, Türk pilotun onu nasıl evcilleştirdiğini anlatsaydı madalya takardı göğsüne Recep Peker efendimiz! Fethi Beye az mı sövüp saymıştı Şeyh Sait isyanında gereken ciddiyeti göstermediği için! Sonradan da TBMMnin üstünde bir Faşist Konsey kurmalıyız. Devleti bu konsey yönetmeli demişti de tutmasalardı Mustafa Kemal ağzını burnunu kıracaktı!
Bütün yaşamı sürgünlerde geçti Sabahattin Alinin; girmediği cezaevi, dayağını yemediği polis ya da mahpushane müdürü kalmamıştı desem yeridir! Gün geldi ki, bu topraklarda onu yaşatmayacaklarını anladı. Bari dedi, Yurt dışına gideyim. Ortada soluklanırım, orada yazarım şiirimi, romanımı, öykülerimi. Rehberlik edecek birini buldu, onu kaçıracak. Ali Ertekindi bu ordudan ayrılma rehberin adı. Onun ardına düştü... Ve bir daha Sabahattin Aliyi canlı gören olmadı. Kafatası kırılmış, akıllara ziyan işkencelerden geçmiş, vücudunda kırılmamış kemik kalmamış bir biçimde, köyün imamı buldu cesedini. Ve bulduğu yere de gömdüler Sabahattin Aliyi. Katil yakalandı. Sabahattin Aliyi milliyetçilik duygularım kabardığı, düşünceleri kafama yatmadığı için öldürdüm! dedi.
Katil kısa bir süre yattıktan sonra salındı. Gazeteciler peşine düştü. Görüşmek istedi ama herif ortadan kayboldu. Ali Ertekin bildiğiniz tetikçiydi elbet. Kim vardı arkasında? Mecliste de soruldu bu soru defalarca; yanıt veren çıkmadı.
Dedim ya, bir zamanlar devlet az biraz kıpırdayana, emir komuta zinciri içinde yazıp çizmeyene hoş bakmazdı. Sabahattin Ali hunharca, gaddarca, acımasızca katledildi, Necip Fazıl ömrünün yarısını ülkenin hapishaneleriyle hücrelerinde konaklayarak geçirdi. Nazım canını dar attı yurt dışına. Kemal Tahir, Sabahattin Alinin Kuyucaklı Yusuf adlı romanını bahriyeli kardeşi Ratip Tahire al oku; güzel roman dediği için Donanmayı isyana teşvik etmekten yıllar yılı hapishanelerde çürüdü. Atilla İlhan daha lise çağındayken tutuklanıp deliğe tıkıldı. Daha kimler var kimler; saymakla bitmez. Behçet Kemal ya da Edip Ayel gibi yalakalığın doruğunda turlayıp Türkün Amentüsü ya da Süleyman Çelebiden apartılıp yazılan Mevlut kaleme alsaydı Sabahattin Ali ya da Necip Fazılla Kemal Tahir ve de Nazım, baş tacı edilirlerdi hiç kuşkusuz.
Ama, örneğin Sabahattin Ali Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül aldırma/Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül aldırma dedi, ardından da Avluda volta vururum/kah düşünür otururum/türlü hayaller görürüm/geçmiyor günler geçmiyor diye derdini kağıda döktü. Öte yandan Necip Fazıl Ne hasta bekler sabahı/Ne taze ölüyü mezar/Ne de şeytan bir günahı/ Seni beklediğim kadar diye haykırdı kalın duvarların ardından hasretini, sonra da oturdu Zindandan Mehmede Mektubu karaladı.
Nasıl harcadık biz bu değerleri? Niye harcadık? Elimize ne geçti? Devletimiz büyüdü, milletimiz bolluğa mı kavuştu? Ağlıyor musun arkalarından arkadaş? Ben ağlıyorum da...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.