Geleceğin tahmini
Gelecek için beklentilerimizi dar bir alana sığdıramayız. Dünya yeniden kurulurken ve bu oluşum içinde önemli bir yerimiz olacağını düşünürken basit hesaplarla sonuç alamayız.
Genelde siyasi değerlendirmeler dünya görüşleri üzerine yapılır. Mesela son günlerde bölgemizdeki gelişmelerin demokrasi uğruna yapıldığı ve otoriter rejimlerden kurtulmak için mücadele edildiği söylenir. Bu görüşe hiç katılmıyorum ve dünya görüşleri üzerine yapılan tartışmaların sadece amaca ulaşmak için kullanılan bir araç olduğunu düşünüyorum. Bir ülkedeki rejim diğerlerini hiç ilgilendirmez ve bu konudaki sözler sadece kamuoyunu yönlendirmek için söylenir.
Geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak için önce etkili güçlerin öngördükleri modeli tahmin etmek, kendi aralarındaki mücadelede kimin galip geleceğini kestirmek ve ülkeyi bu şartlara göre yönlendirmek gerekir.
Önce düşündüklerimizdeki bazı çelişkilere göz atalım. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa ABD ve SSCB arasında paylaşıldı ve iki tarafın birbirinin amansız düşmanı olduğu söylendi. Oysa bu bir uzlaşma idi herkes kendi payını bu düşmanlığı kullanarak korudu.
ABDnin laik ve demokrat ülke istediği, bazen bunu gerçekleştirmek için müdahale ettiği söylenir ama Suudi Arabistan bundan azadedir. ABD hem İsrailin hem de Suudi Arabistanın en yakın dostudur ama bu iki ülke birbirinin sözde düşmanıdır.
1980 öncesi Türkiyedeki solcular Demirel iktidarının ülkeyi ABDnin kontrolüne soktuğunu söyler ve bağımsızlık için mücadele ederlerdi. Oysa bu iktidar SSCBden en çok kredi alan ikinci ülkeydi ve sanayi alt yapısını bu destekle sağlamaya çalışıyordu. Cevap verilmesi gereken iki soru vardı. Acaba Demirel hükümeti bunu ABDye rağmen mi yapıyordu? Öyleyse neye güveniyordu. Solcular kendisine düşmandı, sağcılar SSCB ile yakınlık nedeniyle düşman olabilirdi. Ya da hiç kimsenin aklına gelmeyen bir durum söz konusuydu. Yani ABD ile SSCB arasında düşmanlık değil dile getirilmeyen bir uzlaşma vardı.
Türkiye önümüzdeki dönemde iki seçenek arasında karar verecektir. Birincisi ABD ve Rusyanın karşılıklı konumda olduğu dengede istinat noktası olup dünya dengesinde önemli bir role sahip olmak ya da Çin veya Avrupa merkezli bir dengede yer almak. Ancak dünya ölçeğindeki rekabet devam ediyor ve Avrupa ve Çine karşı ekonomik operasyonlar uygulanarak güçsüz hale getirilmek, dünyadaki petrol ve gaz rezervlerinin ABD ve Rusyanın kontrolünde olması sağlanmak isteniyor. Bu mücadeleyi bizlere demokrasi mücadelesi ya da mezhep çatışması olarak aktarıyorlar.
Bugün uygulanan politikanın temelinde mezhep farklılığı olduğu görülüyor. Bu yolla Araplarla İran arasına geçilmez bir sınır konulacak ve Arap dünyası ABDnin yanında yer alırken İran Rusyanın müttefiki olacak. Böylece Çinin Ortadoğuya girmek için bir kapı olarak kullanması engellenecek.
Türkiyede ABD karşıtı ve Avrupa ile birlikte olmak isteyen kanat, özellikle muhalefette CHP içindeki ayrışmanın temelinde dış politikadaki farklılık yatıyor. İktidar partisinde de farklılıklar olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.