Sanal gerçekleri üretenlerin işleri zorlaşıyor...
Gerçeği aramanın iki yöntemi vardır.
Birinci yöntemi uygulayanlar için, gerçek zaten önceden belirlenmiştir.
İçinde bulundukları siyasi kampa, sahip oldukları doktriner ideolojiye, çıkarlarına, inançlarına veya yaşadıkları coğrafyaya göre, her olayda kendilerince bir gerçek belirlemişlerdir.
Diyelim ki sağ-sol kavgası ayyuka çıkmış. Taraflar birbirlerini acımasızca öldürüyor.
O andaki siyasal konumunuz öyle gerektiriyorsa "Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" diyerek, kendi gerçeğinizi seslendirirsiniz.
Diyelim ki El Kaide terörizmi New York'u, Washington'u vurmuş...
Eğer Anti-Amerikan olmak tartışmasız benimsediğiniz bir konum ise "Amerika'yı El Kaide değil, Amerikan gizli servisleri vurdu" dersiniz ve komplo teorilerinin ışığındaki bir sanal gerçeği seslendirirsiniz.
Sanal gerçek üreticileri
Son dönemlere kadar Türk toplumu, bu tür sanal gerçek üreticilerinin güdümünden çıkamadı.
Derin devlet görevlileri faili meçhul cinayetleri işlerken, toplum katlarını birbirlerine düşürecek tahrik eylemleri sahnelenirken ve bütün bunlar askeri darbelere gerekçe kılınırken, toplum bunların arkasında "Dinciler"in, "Solcular"ın, "Bölücüler"in falan bulunduğuna inandırıldı.
Açıkçası kendilerini "Araştırıcı gazeteci" olarak sunan meslektaşlarımız da, çoğunlukla bu sanal gerçek üreticileri tarafından yönlendirildiler.
"Susurluk"un aydınlatılması beklenirken "28 Şubat post-modern karartması" da bu şekilde benimsetildi belirli kesimlerlere...
Gerçekten gerçek olanlar İçinde
bulunduğumuz dönemde ise "Gerçekten gerçek" olanı arama sürecine girildiğini söyleyebiliriz.
Gerek toplumun gerekse düşünce üreten merkezlerin yakın geçmişte nasıl güdümlendikleri ve nasıl yanlışa yönlendirildikleri şimdi adliyelik olmakta.
Ancak bu dönemde de "Gerçek"ten uzaklaşmaya yol açacak bazı durumların var olduğunu unutmamalıyız.
Birincisi, dün olduğu gibi bugün de tüm iddiaları (ve iddianameleri) doğrulanmış gerçekler olarak kabul etme eğilimleri var toplumun belirli kesimlerinde.
Tabii bunun tersi de söz konusu. Çok somut kanıtları görmezden gelip, soruşturmaları "Sivil faşizm" uygulamaları olarak niteleyenler de var.
Yanlış davranışlar
Hep söylediğimizi bir kez daha tekrarlayalım.
- Bir ülkede mahkemelerin varlığı adaletin varlığının güvencesi değildir. Mahkemeler adalete şans tanırlar.
İkinci önemli mesele de adliyelik olmuş olayları, günlük siyasi kaplaşmalara dayalı biçimde tartışmanın doğuracağı yanlışlara ilişkindir.
Türkiye'nin yakın tarihini istikrarsızlığa, darbelere, kamplaşmalara kurban eden derin devlet bağlantılı eylemlerin açığa çıkmaları ve sorumluların mahkûm edilmeleri, iktidarın da muhalefetin de desteklemesi gereken gelişmelerdir.
Kısacası her duyduğumuza inanmayalım.
Ama duyduklarımızı da siyasi konumumuza aykırı oldukları için, hiç duymamış gibi davranmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.