Bu bizim devletimiz mi?
Diyarbakır eski Jitem karargâhı çevresinde yapılan kazılarda kafatası veya kemikleri bulunan ceset sayısı 19'a yükseldi.
Şırnak'ta da askeri alanda yapılan kazılarda 1993'te yaşanan vahşetin delili olarak 3 ceset bulundu.
Bu haberlerin fotoğraflarına bakarken bizim gazetenin yazı işlerinden genç bir arkadaşım "toprağı azıcık eşelesen ceset fışkırıyor" dedi.
Sonra durduk birbirimize baktık.
Eminim, o an aklımızdan 17 bin faili meçhul ve binlerce kayıp geçti.
Yirminci yüzyılın farklı tarihlerinde bu coğrafyadaki devlet zulmü noktalarına ışınlandı zihnimiz.
Ardından şu soru geldi: "Bazen düşünüyorum da... Biz iyi insanlarız, anlayışlıyız, hoşgörülüyüz, peki bu devlet bizim devletimiz mi?"
***
Şu tarihe bir mim koyun: 23 Ocak 1913...
Tam 99 yıl önce İttihatçıların Babıali baskınıyla Kamil Paşa hükümetini devirdikleri tarih...
Kara Kemal haberleşmeyi kesmek için postaneye el koymuş. O zaman kurmay yarbay olan Enver beyaz bir atın üzerinde, ardında Yakup Cemil ve diğerleri Babıali'ye geliyorlar.
Bina içinde silah sesleri işitilince kabine toplantısından "ne oluyor yahu?" diye fırlayan Nazım Paşa tek kurşunla yere seriliyor. Onun cesedine gözleri korkudan dışarı fırlamış halde bakan Kamil Paşa istifa mektubunu imzalıyor.
Bu tarihi vurguluyorum.
Çünkü Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan bir geleneğin sembolik başlangıç noktasıdır.
Basit anlamda "darbecilik geleneği" olarak bakarsak yanılırız.
Asıl sözünü ettiğim...
"Doğru"yu devlet bilir ve bu doğru uğruna gerekirse gözünü kırpmadan insan öldürür zihniyetidir.
"Halk için halka rağmen" siyasetidir.
***
Mazeret ararsanız, çoktur; her zaman bulunur.
İttihatçılar 1913 darbesini yaparken "düşman" Çatalca'ya gelip dayanmıştı.
Ama çare bu muydu?
Yol bu muydu?
Unutmamalı ki, bugün hâlâ başımıza dert olan 1915 Ermeni tehciri ve kıyımı da bu darbeyle açılan sürecin sonuçlarından biridir.
En acısı da şu ki...
İttihatçı zihniyet Osmanlı'nın yıkılışını durdurmak amacıyla yola çıkıp sekiz yıl içinde Osmanlı'nın yok oluşuna imza atmıştır.
***
Cumhuriyet yeni bir şey denemek istedi mi, istemedi mi, ayrı tartışma konusudur!
Fakat Cumhuriyetin yönetici elit kadrosunun ittihatçı olduğu açıktır. İttihatçılar için de, erken Cumhuriyet dönemi seçkinleri için de halk, gündelik hakikat olarak değil, bir "ideal" olarak vardır.
Ve ne yazık ki, İttihatçıların milleti "dinsel- sosyal- idari" bağlarla tarif etmekten vazgeçip gizli ya da açık biçimde "milliyet" esasına dayama politikası Cumhuriyet'e de sirayet etmiştir.
Toprağı sıksan ceset; aile hikâyelerini azıcık deşsen faili meçhul çıkacak halde olmamızın temel nedeni işte buradadır!
Uzun lafın kısası...
İttihatçılık zihniyeti ve pratiği bu topraklardan tümüyle çekip gittiğinde...
Ancak o zaman yeni ve demokratik bir devletten söz edebiliriz.
"Bizim" devletimizden!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.