Rasim Ozan Kütahyalı Hürriyet'in başına mı geçiyor?
Siyasi kamplaşmanın bizim mesleğe yansımasının en kötü sonuçlarından biri de görgü ve nezaket kurallarının unutulmasıdır.
Buna son örnek, Aydın Doğan ile Nagehan Alçı-Rasim Ozan Kütahyalı çifti arasındaki ilişkilerin yorumlanmasından verilebilir.
Önce Aydın Doğan, Alçı-Kütahyalı çiftini Doğan Holding merkezindeki bir yemek davetinde baş başa ağırlamış.
Onlar da buna mukabele etmek için Aydın Doğan'ı evlerindeki baş başa bir yemekte ağırlamışlar.
Bir davete mukabele etmek en basit görgü kuralı değil mi?
Sadece başbakanlar, holding patronları, gazete sahipleri mi yemeğe davet edebilir gazetecileri? Gazetecilerin onları ağırlayacak güçleri, evleri, mutfakları olamaz mı?
Yemek daveti tek taraflı bir yol mudur?
Herkes aynı mı düşünmeli?
Davet edilen ve davet edenin siyasete farklı açıdan bakmaları mümkün değil midir?
Ama çığırından çıkmış ve kamplaşmaya kapılmış insani ilişkilerimiz yüzünden, bir yemek masası çevresindeki beraberlikleri de anormal görmeye başladık.
Bu akıntıya ben de kapılsaydım geçen haftalarda Habertürk'te sevgili Serdar Turgut'un yazdıklarını kopya eder ve "Rasim Ozan Kütahyalı Hürriyet'e genel yayın yönetmeni mi oluyor" diye çeşitlemeler yapardım.
Serdar Turgut söz konusu yazısında "Sabah'ı Murdoch alırsa Ertuğrul Özkök bu gazetenin başına geçebilir" içerikli fantezi denemesi yapmamış mıydı?
Tüm insani ilişkileri çığırından çıkartan bazı gelişmeler ve adliyelik de olan mesleki çeteleşmeler Nişantaşı lokantalarındaki toplu öğle yemeklerinde başladığı için, bazılarının Aydın Doğan'la Alçı-Kütahyalı çiftinin aynı masa çevresinde yemek yemelerinden ürkmeleri doğal olabilir.
Ama bir noktada hepimizin ve bu arada Aydın Doğan'ın da beyaz sayfa açıp, "Bugün bundan sonraki hayatımın ilk günüdür" dememiz gerekmiyor mu?
Dışbank'ı sattı
Son askeri darbe dönemine, yani 1997'nin 28 Şubat post-modern darbesine Aydın Doğan ve Dinç Bilgin medya-banka sahibi ve kartel ortağı olarak girdiler. Dinç Bilgin şimdi adeta yok... Medya ile tek ilişkisi arada bir verdiği demeçlerle "Hata yaptım" diyerek günah çıkartması değil mi?
Aydın Doğan ise akıllı davrandı. Dinç Bilgin ve Cem Uzan olaylarından aldığı dersleri özümsediği için banka sahibi olan medya patronunun asıl patronunun devlet olduğunu anladı ve 2005'te Dışbank'ı sattı.
Demek bu da yetmiyor ki şimdi, kendisini ve medyasının eski yönetimini eleştiren Nagehan Alçı ve Rasim Ozan Kütahyalı ile diyalog kuruyor.
HAS Parti'nin suç duyurusu
Bu çığırından çıkmış ilişkilere bir başka örneği Reha Muhtar'ın Vatan'daki yazısından verebiliriz. Olayı hatırlayalım...
HAS Parti Ankara İl Başkanlığı, İl Başkanı Abdülhamit Gül imzasıyla 1 Ocak 2012'de bir suç duyurusu yapıyor. Bu suç duyurusunda 28 Şubat sorumluları olarak Sabah, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde çalışan yedi üst düzey gazetecinin isimleri veriliyor.
Bu suç duyurusundan 15 gün sonra da HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Şeref Malkoç, İstanbul İl Başkanı ve iki parti yöneticisiyle yeni bir suç duyurusunda bulunduğunu açıklıyor.
Sonrasını Reha Muhtar'dan dinleyelim:
İşin içindeki eller
"Birinci suç duyurusundaki 'suça ortak olan gazeteciler' gitmiş, ikinci suç duyurusunda suça ortak 6 gazetecinin yerine, tek bir gazetecinin ismi yardımcı olarak girmişti... Altı kişinin yerine gelen tek gazeteci de bendim!!!
Birileri sağ olsun merhamet!!! etmiş adım suça ortak değil, yardımcı kişi diye konmuştu... Bir anda gazeteci sayısı yediden ikiye inerken, altı kişinin ismi uçmuş, bendenizin ismi numune niyetine yazılmıştı..."
Bu gelişmeleri HAS parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a aktaran Reha Muhtar'dan, Şeref Malkoç özür diliyor.
Ve şöyle noktalıyor konuyu sevgili Reha Muhtar:
"- İlişkileri anlıyorum, üstelik işlerin içindeki bütün 'ellerin' farkındayım... Fakat bana yakışmaz o 'elleri' anlatmak..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.