Biraz konuşalım mı?
Sıkıntıdan ne yaptığını bilemez halde gazeteyi açınca veya belki internette gezinirken madem yolun bu köşeye düştü...
O halde, bir sorum var sana...
Bu gece hangi romana başlamalı?
Hazır kış iyice bastırmış, kar yolları kapatmışken Dr. Jivago'ya mı başlamalı?
Yoksa rüzgârla birlikte Ege'nin karşı kıyılarını kızıla boyayan akşam güneşine hasretimi dindirsin diye...
Reşat Nuri'nin o değeri pek bilinmemiş romanı Akşam Güneşi'ni yeniden mi okumalı?
Ya da dur!..
En iyi tercih Dostoyevski'den Suç ve Ceza!
Farkındayım, içinden okkalı bir küfür salladın şu an!
"Bana ne ya senin romanından, romancından!" diye söylendiğine eminim.
Biliyorum, şu sıralarda ilgilendiğin tek romancı "anamuhalefet lideri" Paul Auster, onun da bir satırını bile okumadın!
***
Tamam!
O zaman toplumdan konuşalım.
Nihayet, kafamıza dank etti ki...
Bu ülkede ifade etme özgürlüğünün bir türlü yerleşememesinin temel nedeni yargının "ifade alma" özgürlüğüdür!
Kim derdi ki, bir gün çantasında sakıncalı kitap taşıyan öğrenciyle, çantasında çok gizli görüşme tutanakları taşıyan MİT müsteşarının yolları kesişecek!
Ne? Bu konuları bir yana mı bırakalım?
"Bu konular sana uymuyor; sen git çiçek böcek yaz!" diyorsun, öyle mi?
Adım çıkmış dokuza, inmiyor sekize.
Keşke yazsam; yazabilsem çiçekleri, böcekleri!
Ama öyle bir hayat ki bizimki...
Geriye dönüp baktığımda çiçeklerin adları unutulmuş, nesilleri tükenmiş, can suları çoktan kurumuş oluyor.
Zaten artık bitkileri değil, bitki çaylarını seviyoruz.
Bir de aranjman çiçekleri!
***
Bi dakika!
Bütün diyeceğin bu mu? "Bu köşe babanın malı mı?"
Hayır! Hiç malı olmadı babamın, artık geçmişte kalmış sürekli yolda kalan arabalarından başka!
Kirada hâlâ! Ve emekli ama kendisini çalışıyor sanıyor, katı bir iş ahlakıyla!
Bak! Ne diyeceğim...
Kaç yaşındasın sen?
Yok! Geçmişte bıraktığın yılları yaş diye sayıp dökme!
Yazlarından söz et mesela! Hem tez canlı, hem de tembel yazlarından...
Kalbini güm güm attıran baharlardan...
Kaç bahar, kaç yaz yaşındasın?
Kierkegaard "Meseller"inde "on altı yaz yaşında bir kız ve yirmi beş kış yaşında bir erkek"ten söz eder. Hayatları ve yaşları asla özdeş değildir! Oradan aklıma geldi!
Ben mesela, yazlarımı bekler, yazlarımı sayar, biriktiririm!
Ve o yüzden işte, yarın ölmeyeceksem eğer, ne kadar az ömrüm kaldı, bilirim!
***
Neyse... Pek konuşamadık.
Başka sefere artık!
Az sonra "pahalı zevklerin ve ucuz cesaretlerin" insanlarının arasına karışacağım.
Ülkeden konuşacağız, yaklaşan muhtemel krizlerden, şikeden, "dindar nesil"den falan konuşacağız.
Sonra hepimiz işimize bakacağız! Hep ama hep işimize bakacağız! Tabii dünya da dönüp yüzümüze bile bakmayacak!
Dualarımız otomatik, endişelerimiz panik, düşüncelerimiz statik, yaşayıp gidiyoruz işte!
Sağlıcakla kal arkadaşım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.