Şimdi anlamayacaksak ne zaman anlayacağız... Bizim oyun diye seyrettiğimiz şu futbol, su başlarını tutanların bizimle oyunu!
Lobiler, güç odakları ve bunlar tarafından sırtı sıvazlanan birtakım adamlar...
Sıradan futbolseveri, takımlarına kalpten bağlananları, saf saf maç yorumları yapanları top yapmış oynuyorlar!
***
Şimdi dönüp geçen haftaya bir bakın...
Ne öğrenip anladık?
Meğer Mehmet Ali Aydınlar'ın esas sorunu Fenerbahçe'yi küme düşüren federasyon başkanı olmak istemeyişiymiş!
Belli ki, aklı hâlâ Fenerbahçe'ye başkan olmakta!
İyi de, o zaman "neden TFF'nin başında kalıp milleti oyaladın, neden birbirinden tuhaf kararlara imza attın?" diye sormak hakkımız değil mi?
***
Ya Rıdvan Dilmen'in açıkladıkları...
"Tamam, bir Messi değil" ama futbol sektörümüzün labirentlerinde en az onun kadar kıvrak ve seri!
Ne diyor Rıdvan?
UEFA ve TFF "gizli bir anlaşma" yapmış. Bu anlaşmaya göre Fenerbahçe seneye Avrupa kupalarına katılacakmış ama play-off'tan önce puanının silinmesine razı olacakmış!
Ancak iki tarafın da tek şartı varmış; bu anlaşma kamuoyuna duyurulmayacakmış!
Oh, ne güzel! Beyler oturmuşlar; anlaşıyor, uzlaşıyor, bozuşuyor, küsüşüyorlar.
Bize de bütün bu pisliği yutmak kalıyor.
Yuh mu desem, ne desem bilmiyorum!
***
Peki söyleyin...
Tuttuğu takımın ne pahasına olursa olsun kazanmasını isteyenlerin; adaleti hep kendine yontanların; kendi takımını "yüce" başka takımları "ezik" bulanların bütün bu rezilliklere "hop, ne oluyor!" demeye hakları var mı?
Hiç kuşkunuz olmasın...
Bu hafta yepyeni hikâyeler yazılır.
Yeni açıklamalarla sular daha da bulandırılır.
Zaten yarın şike davası görülmeye başlanacak ve kim bilir "gizli tutulan" ne çok şey ortaya dökülmeye başlayacak!
Ya içimizdeki futbol sevgisi, diyeceksiniz...
O hep ayakta kalacak mı?
Emin değilim.
Hangi futbol? Futbol nerede ki?