Erkaya’nın konutundaki gazeteci
Hatırlar mısınız bilmem... Bir tarihte (2000’li yılların başında) “Beyaz Enerji Operasyonu” diye bir operasyon yürütülüyordu.
Bol tutuklamalı, bol suçlamalı bir operasyon...
Hürriyet gazetesinin iddiasına göre, operasyon için düğmeye “üst düzey bir komutan” basmıştı.
Nolduysa, bu iddiadan sonra oldu.
Konu, birdenbire, “asker-sivil tartışmasına” dönüştü. Genelkurmay Başkanlığı sert bir açıklama yayınlayarak, “Bu operasyonun kurumumuzla ilgisi yoktur” dedi... Ve, Hürriyet gazetesini “kaynağını” açıklamaya çağırdı.
Hürriyet gazetesi ne mi yaptı?
Elbette telaşlandı ama kaynağını açıklamadı... Çünkü gazeteci kaynağını açıklamazmış, etik değilmiş, Genelkurmay’ın “kaynak soruşturması” yapması da ayrıca suçmuş...
Peki, bu cevap karşısında sinirleri gerilen Tümgeneral Erol Özkasnak ne yaptı?
Ne yapacak?
Hürriyet gazetesine kapak olacak şu manidar açıklamayı yaptı: “O dönemde (28 Şubat sürecinde) Genelkurmay karargahıyla çalışabilmek için askerî kaynaklı haber kırıntılarını bile manşet yaparak komutanlara yaranmaya çalışan, karargah bir şey söylemeden haber kaynaklarını ihbar eden kalemler, bugün bizi kaynak soruşturması yapmakla suçluyorlar.”
Erol Özkasnak’ı bu şekilde konuşturan hadise neydi?
Hadi arşive gidelim ve hep birlikte hatırlayalım:
Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığını yaptığı “Refahyol hükümeti”, yoğun bombardıman altında görevini yapmaya çalışıyor. Gazetelerde ve televizyonlarda “irtica haberleri” geçit resmi halinde... Ali Kırca ağabeyimiz manalı kafa sallamaları eşliğinde stüdyoda “taraftar kapıştırırken”, Zülfü Livaneli de Ankara’da topladığı kalabalıklara “yiğidim aslanım” çektiriyor...
Hava kurşun gibi ağır...
Darbe ha geldi, ha gelecek.
Hürriyet’in Ankara temsilcisi Sedat Ergin, nerden estiyse, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve aynı zamanda BÇG’nin kurucusu Oramiral Güven Erkaya’yı komutanlık konutunda “ziyarete” gidiyor.
Erbakan, Libya gezisinden henüz dönmüş.
Cihet-i askeriyede müthiş bir öfke var...
Laf lafı açıyor.
Derken, Erkaya konuğuna dönerek şunları söylüyor: “Bu defa işi silahsız kuvvetler çözmeli... Sivil güçler, milletvekilleri, Meclis... Çözümü bu güçlerde, bu platformlarda aramalı.”
Erkaya’nın sözleri, ertesi gün, Hürriyet’in manşetine taşınıyor. Bir süre sonra da, bildiğiniz gibi, 28 Şubat müdahalesi geliyor.
Hadise bu...
Hürriyet gazetesi yetkililerinin “kaynağımızı ele vermeyiz” açıklamasına sinirlenen Erol Özkasnak’ın, “O gün haber kaynağınızı gizlemeyi neden aklınıza getirmediniz? Kaldı ki, buna cesaret dahi edemezdiniz...” sözleri de, ayrıca kayıtlara geçmiştir. Hatırlatalım...
Peki, bu tartışma neyi gösteriyor?
Daha doğrusu, neyi açığa çıkarıyor?
Şunu:
28 Şubat, sadece askeri bir darbe değildi. Aynı zamanda bir “konsorsiyum darbesi”ydi ve işin içinde ağırlıklı olarak medya da vardı. Hani, Aydın Doğan, “Benim medya organlarım İslamcı koalisyon hükümetine karşı savaş verdi” diyordu ya... Aynen öyleydi.
Sedat Ergin, nerden icap ettiği belirsiz bu ziyareti gerekçelendirmek için daha sonra şöyle bir açıklama yaptı: “Güven Erkaya’ya geçmiş olsun demek için gitmiştim...”
Erkaya’nın konutuna “geçmiş olsun” demek için gidiyor ama kararlı bir “silahsız kuvvetler neferi” olarak dönüyor. Ardından manşeti patlatıyor.
Bu biçimsiz durumu tevil etmek için de, “O gün öyle yapmam gerekiyordu” diyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.