Hangi dönemler tarihçilerin ilgi alanındadır
Bu sözü kim söylemiş hatırlayamadım...
- Tarih Adem'le atom arasında geçen zamanların öyküsüdür!
Yaşadığınız yıllara da "Tarih" olarak baktığınız zaman, kendinizi boşlukta hissetmemeniz mümkün değildir. Bernard Lewis anlatmıştı.
Londra Üniversitesi'nin "School of Oriental Studies" bölümünden mezun olurken dekana gitmiş ve "Ben kariyer olarak tarihçiliği seçtim, üniversitede kalacağım" demiş.
Dekan "Hangi yüzyıllar üzerinde çalışacaksın" diye sormuş Bernard Lewis'e... O da "18'inci ve 19'uncu yüzyıllar üzerinde yoğunlaşacağım" cevabını vermiş.
Tarih ve gazetecilik
Dekan itiraz etmiş,
- 18'inci ve 19'uncu yüzyıllar tarihin değil gazeteciliğin ilgi alanına girer. Tarihçi olacaksan 17'nci yüzyıldan önceki tarihe yoğunlaşmalısın, demiş.
Bütün bunları düşünürken Türkiye'de hangi zaman süreçlerinin tarihçiliğin, hangi zaman süreçlerinin ise gazeteciliğin ilgi alanına girdiği konusunda bir karar vermediğimizi yine hissettim.
15'inci yıldönümü dolayısıyla 28 Şubat post-modern darbesinin tartışıldığı bu günlerde, bu kararsızlığımız bir kez daha yansıdı tartışmaların içeriğine.
Post- modern darbeyi yapanlar da, buna çanak tutanlar da, bundan vazife çıkartanlar da, aramızda yaşamaktalar.
Tarihten portreler mi?
Üstelik bunlar aynı meslekleri icra etmekteler ve aktif görevlere sahipler.
Ama bazıları bu olayı "Artık tarih olmuş" gibi ele alma çabası içindeler.
Daha da ötesi bazıları "Sanki Erbakan tankların üzerine mi çıktı ki bizden de direnmemizi bekliyorsunuz" benzeri savlarla olayı yorumlama çabası içindeler.
Habsburg'ların Kanuni dönemindeki elçisi Baron Bousbeq, "Türkler tarih kavramına soyut bakarlar. Bir Süleyman'dan söz edildiğinde, bunun Hazreti Süleyman mı, yoksa Padişah Süleyman mı olduğunu anlayamazsınız" der.
Kimimiz manşetleri attık
Yaşadığımız dönemlere gazeteci gibi bakmayı denediğimizde, bizim mesleğimiz açısından çarpıcı durumlarla karşılaşıyoruz.
Orhan Veli'nin "Vatan İçin" şiirindeki gibi bir durumdur bu:
"Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik."
Yaşadığımız dönemlerde de kimimiz tarihi yaşarken, kimimiz de o tarihi çarpıtan manşetleri atmadık mı?
Ya da Can Ataklı post-modern darbe sürecinde siyasetçilerin tehdit edilip DYP'den istifaya zorlandıklarını, rüyasında mı gördü acaba?
Hangi Süleyman bu?
Hükümet kurmak için yeterli çoğunluğa sahip olan Tansu Çiller yerine Başbakanlık görevi Mesut Yılmaz'a verilip, sonra da DYP'nin bölünmesi için düğmeye basılmadı mı?
Acaba bu kez de Padişah Süleyman'la Cumhurbaşkanı Süleyman'ı mı karıştırıyoruz?
"Medya Karteli" de 17'nci yüzyıl öncesinde yaşanmış "Gerçekten tarihi" bir olgu muydu acaba? "Ermeni Tehciri"ni olduğu gibi "Post-modern darbe"yi de tarihçilerin değerlendirmesine mi bıraksak yani?
Şu 28 Şubat Muhtırası keşke 29 Şubat'ta verilseymiş.
Hiç olmazsa dört yılda bir huzuru kaçardı bazılarının.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.