Başına ne geldi, anlat da bilelim!
Bu yazının başlığı dönek olacaktı. Utandım...
Kaldı ki, bu benim bulduğum ve kullanımda tuttuğum bir sıfat değildi... Hoşlanmam da zaten bu tür şeylerden.
Fakat, arkadaşımız dönek sıfatından rahatsız değil.
Esasında rahatsız da, kendisine yöneltilen suçlamaların ve vaki tanımlamaların altını boşaltmak için, kabullenme yolunu seçiyor.
Bir anlamda, kabullenerek işlevsizleştiriyor.
Bugün dönek işlevsiz bir sıfat artık...
Böyledir diye, dönüp dönüp aynı sözler üzerine eleştiri bina etmenin ayıp olduğunu söylemeyecek miyiz?
Biz ayıp sayıyoruz ama arkadaşımız dönekliğin faziletleri üzerine felsefe yapıyor, dönekliğin ahlakını savunuyor, Biz, Hürriyetin iki döneği türünden değerlendirmelere meydan veriyor.
Hemen hatırlatayım: Hürriyetin iki döneği nitelemesi, nasıl bir gençlik? sorusuna cevap arayan Ertuğrul Özköke aittir...
Eh, madem siz durumunuzdan memnunsunuz, bize de susup kabullenmek düşüyor.
Bu kadar laf, kullanmaktan imtina ettiğim dönek sıfatını meşrulaştırmak için değildi.
Dediğim gibi, hoşlanmıyorum bu tür sıfatlardan ve kullananlar açısından küçültücü buluyorum.
Fakat, arkadaşımızın dönüş hızına yetişmek de mümkün değil.
İlk gün, Can Ataklıyı programına çıkarıp, kendi gazetesi ve arkadaşları aleyhine konuşturdu, bir yargılamaya konu olabilecek laflar ettirdi...
İkinci gün hafiften tornistan etti, Bu eleştirilere hazırlıklı olmalısınız Ertuğrul Bey diyerek, üst perdeden akıllar fikirler verdi.
Üçüncü gün, hazırlıklı olunması gerektiğini ifade ettiği eleştiri kalemleri konusunda, yandaş gazetelere şarlamaya başladı.
Müthiş bir hız...
Bu dönüş hızı özelliğini Fethullah Gülen Hocaefendi konusunda da sergiledi.
İlk gün, Fethullah Gülen grubu 28 Şubatın mağduru değildir, başkaları zulüm görürken, onlar arazi olmuşlardır demeye getiren bir yazı yazdı.
İkinci gün, kendisine sunulan kanıtlı bilgiler üzerine tornistan etti.
Hayır, öyle demek istememişmiş...
Fethullah Gülen sürecin mağduruymuş. Hem de bir numaralı mağduruymuş...
Sadece Fethullah Gülen grubuyla aralarında yöntem farklılığı varmış, onu demek istemişmiş... Çünkü kendisi devrimciymiş. Uhuletle ve suhuletle hareket etme yanlısı değilmiş. Kökten değişimciymiş...
Başım döndüğü için, gerisini okuyamadım.
Biraz vaktim ve sabrım olsa, Demek ki, cemaatle paradigmal ayrılığa düştüğünü söyleyecek kadar ciddiye alıyorsun kendini? Anlat bakalım şu kökten değişimciliği? Türkiye toplumu için hangi harika kurtuluş reçetelerini öneriyorsun? diye başlar, Allah ne verdiyse yüklenirdim.
Hem vaktim yok, hem de üç beş paragraf sonra giriştiği Ragıp Duran güzellemesi midemi bulandırdı.
Hepimiz Akşam gazetesinde yayımlanan şahane Ragıp Duran röportajını okumalıymışız ve ilkeli duruş nasıl olurmuş, görmeliymişiz. İyi ki Ragıp Duran varmış.
Kendi durumuna bakmadan, Ragıp Duran üzerinden başkalarına laf gönderiyor ve kendini temize çekiyor.
Bırak Ragıp Duranı da, 27 Nisanda sen hangi ilkeli duruşu temellük ettin, ondan haber ver.
Bir de, alabildiğine riskli olan şu iktidar karşıtlığını ve muhalif yazarların başına gelen fena şeyleri anlat.
Neler oluyormuş, bilelim...
Mesela, senin başına ne geldi?
Küfretmediğin parti, odak, dernek, cenah, cemaat, güruh, şahıs kalmadı...
Başına ne geldi?
En şerir muhalefeti yaptın. Yapıyorsun... En sert lafları gönderdin. Gönderiyorsun... Şahane hakaret yazıları yazdın. Yazıyorsun...
Başına ne geldi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.