Büyük Doğuya hasret çekenlere
Üzerinden henüz iki gün geçmedi, ben daha şimdiden Büyük Doğu beklentisine girdim. Cumartesiye kadar nasıl sabredeceğim, doğrusu bilemiyorum...
Son sayısı 1978de çıktığına göre, Büyük Doğu dendiğinde gençlerin zihinlerinde sadece uzak bir efsane canlanabilir; o da eğer düşünce dünyasına yakın bir gençse ve Necip Fazıl Kısakürek adını duymuşsa... Bizler ise, ne zaman Necip Fazıl veya Üstad sözcüğünü duysak, birisi Büyük Doğudan söz etse, içi büyük bir özlemle dolan nesildeniz...
Daha ortaokul sıralarında Büyük Doğu yüzünden okul müdüründen işittiğim azarı hatırlıyorum. Elimden dergiyi çekerek almış, beni okulun ancak sandalye üzerine çıkılınca görülebilecek biçimde içi meraklı gözlerden saklanmış bir odasının kapısını açarak kendi özel kütüphanesini göstermişti; daha sonra sarf edeceği cümleye güç katmak için...
Söylediği özetle şuydu: Bu dergi tehlikelidir...
Ülkede siyaseten doğru olanların tehlikeli saydığı bir dergiyi yıllar boyu okuyarak kişiliği oluşmuşlardanım ben...
Abdullah Gül de öyle... Tayyip Erdoğan da... Ak Parti saflarında yer
alan ve yaşları Üstadın ufulünden önce onun fikirleriyle tanışmış olabilecek diğer dostlar gibi... Hatta bir ara Alparslan Türkeşle de yakınlaştığını düşünürsek, MHPlilerin de...
Önümüzdeki günlerde Büyük Doğu dergilerini okurlara sunacağız müjdesini gazetemiz imtiyaz sahibi Tevhit Karakayadan aldığım günden beri büyük buluşmanın yolunu gözleyip duruyordum. Cumartesi ilk sayıyı elime aldığımda duyduğum heyecanı anlatmam mümkün değil.
Starın cumartesi hediyesi olan ilk ek Büyük Doğunun birinci döneminin 12. sayısıydı. Sadece 16 sayfalık bir dergi. Kapağında, Batılı dergilerden kesilmiş fotoğraflar eşliğinde, kimi için Bu değil biri için de Belki bu! tespiti yapılarak, bugün bile davası süren kadın kıyafeti konusu işleniyor...
Henüz dünyaya gelmediğim günlerde çıkmış Büyük Doğunun sayfalarını karıştırırken son nüshasına kadar varlığını sürdüren bölümlerin ve imzaların gözümün içine baktıklarını fark ediyorum. Halkadan Pırıltılar ile Gazetecilik röportaj demektir altbaşlığıyla sunulan Röportajlarımız bölümleri meselâ... Hadiselerin Muhasebesinin sunulduğu orta sayfalar... Okur mektuplarının cevaplandırıldığı Sizlerle Başbaşa... Geçmiş Günü Elerken başlıklı tarihi yazı... Tanrıkulundan Dinlediklerim başlığı altında Şeyh Abdülhakim Arvasi ile sohbetlerinden damlalar...
Necip Fazıl imzasını her sayfada görmeyelim diye kendisi için uygun
gördüğü takma isimleri vardı Üstadın; çoğunu o ilk yıldan itibaren kullanıyormuş: Adıdeğmez... Be...De... Bankacı... İstanbullu... Dilci...
İşin ilginç tarafı gazetenin o zamanki yazar kadrosu... Kimler yok ki? İsterseniz kapaktan yazı sırasiyle verilen listeyi kısaltarak aktarayım: Kazım Nami (Duru), Vecdi Bürün, Zahir Güvemli, Mustafa Şekip (Tunç), Nizamettin Nazif, Salih Murat (Uzdilek), Ziya Şakir, İskender Fikret (Akdora), Özdemir Asaf...
Hepsi bu kadar değil... İçeride Zahir Güvemlinin tuttuğu tutanaktan yayımlanan Büyük Doğu Akademyasında Tevfik Fikret üzerine bir tartışma var; Burhan Belge, Gavsi Ozansoy ile Abdurrahman Şeref Laç gelememiş, buna karşılık Oktay Akbal ile Salah Birsel katılmışlar toplantıya...
Yukarıda yer alan isimlerin pek çoğu sonraki yıllarda Büyük Doğu ve Necip Fazıl çevresinden kopup farklı bir cephenin önemli temsilcileri oldu... İdeologya Örgüsü dizisini başlattığı, Tanrıkulundan dinlediklerini yazdığı 1950 öncesinde, herbiri sonradan edebiyatta birer değer haline gelen o insanları etrafında toplayabilmişti Üstad...
O dönemin önemli yazarları kendilerinden önceki nesillerin öndegelen edebiyatçılarının aslında Batılı yazarlardan fazlasıyla yararlandıklarını iddia ederlerdi; sonra birbirlerinin esin kaynakları üzerinde eleştiriler çıkmaya başladı dergilerde... Büyük Doğunun bu sayısında Tevfik Fikreti fena halde harcamışlar...
Ama siz bunları geçen hafta sonu Starla birlikte aldığınız Büyük Doğuda okudunuz zaten... Herhalde benim gibi cumartesiyi iştiyakla bekliyorsunuzdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.