Niye mutsuzsun birader?
Prof. Dr. Mehmet Özcan, Terörün Matruşkası: KCK diye bir kitap yazdı.
Kitabı henüz görmedim. Hakkında yazılan yazıları ve yazarıyla yapılan röportajları okudum.
Özcan, aynı zamanda Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi... Öteden beri bu meselelere (özellikle terör ve PKK meselesine) kafa yoran bir isim.
Kitabın bütünü hakkında malumat sahibi değilim ama özellikle iki alıntı (iki tanıklık) ilgimi çekti.
Birincisi, BDP milletvekili Aysel Tuğlukun sözleri.
Diyor ki Tuğluk: ÖCALAN/KCK/PKK/DTK birlikteliğinden bahsetmek, herkesin bildiği bir sırrı ifşa etmekten başka bir anlama gelmeyecektir. ÖCALAN ne kadar BDPnin içindeyse BDP de bir o kadar DTKnın hatta KCKnın içindedir.
İkinci söz, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaşa ait: KCK operasyonları adı altında parti meclisi üyemiz, belediye başkanımız, bütün parti çalışanlarımız tutuklanıyor. KCK buysa KCK genel başkanı ben oluyorum.
Demirtaşın sözlerini, KCK operasyonlarına tepki olarak değerlendirebiliriz. Nitekim, BDPde siyaset yapan çok sayıda ismin KCK soruşturması çerçevesinde tutuklanması, benzer tepkilere yol açtı. Yani, Demirtaşın sözleri, burada, itiraf değeri kazanmıyor.
Fakat, Tuğlukun sözleriyle (itiraflarıyla) paralel bir okumaya tabi tuttuğumuzda, Demirtaş da (zımnen) aynı şeyleri söylemiş oluyor: PKK aynı zamanda KCK, DTK ve BDPdir... BDP de PKKnın bir alt birimi, bir cüzü, bir parçasıdır.
Bu beyandan ne çıkar?
Esasında bir şey çıkmaz. Legal ya da illegal, bu örgütler arasındaki içiçelikten ya da birliktelikten söz etmek, Aysel Tuğlukun da altını çizdiği gibi, herkesin bildiği bir sırrı ifşa etmekten öte bir anlam taşımayacaktır.
Burada bizi, hususen, meşru siyasete yönelen, yöneldiğini söyleyen BDP ilgilendiriyor. Ki, bir temsilden geldiği için, kulak vermemiz gereken tek ve yetkili organ yerine geçiyor.
Kulak veriyoruz ama büyük bir hayal kırıklığına uğruyoruz.
BDP, meşru siyasete yönelmiş bir parti gibi davranmıyor.
BDP politika üretmiyor.
BDP bizi çözüme götürecek yeni ve orijinal şeyler söylemiyor.
Bildik ve ezbere alınmış tekrarlarla birlikte, söylediği ve yaptığı iki şey var:
Birincisi, muhatap olarak sürekli İmralıyı ve Kandili gösteriyor. Bir şey söylemesi ya da tavır koyması icap ettiğinde de, yine Kandilden ve İmralıdan gelecek sufleyi bekliyor.
İkincisi, şiddete mazeret üretiyor...
Hem şiddete mazeret üretiyor, hem de moda ifadesiyle şiddetle arasına mesafe koymuyor.
Denilebilirse, BDPnin varoluş gayesi ve biricik mesaisi, PKKdan kaynaklanan saldırıları ve terör eylemlerini gerekçelendirmek, Kürt kamuoyunu bu gerekçe etrafında siyasal pozisyon almaya çağırmak, hatta (PKKnın varlığını hatırlatarak) zorlamak...
Hep söyleriz ya, Kürt meselesi güvenlikçi politikalarla değil, ancak ve sadece demokratikleşmeyle çözülür diye.
BDPnin (yedeğine aldığı sollarla birlikte) varlığı, demokratikleşme önünde de ciddi bir blokaj oluşturuyor.
Koskoca 28 Şubat sürecini eylemsizlikle geçiren ve tek kurşun bile atmayan PKK, neden yarım yamalak da olsa birtakım demokratik adımların atıldığı bu süreci akamete uğratmaya çalışır?
BDP neden yapılan olumlu işleri (Olağanüstü Halin kaldırılması, Kürt kimliğinin tanınması, Kürtçenin yasak dil olmaktan çıkarılması, Kürtçe neşriyata izin verilmesi, vs...) derin bir mutsuzlukla karşılar?
Daha çok demokrasi, daha az vesayet olacağı ve PKKyı belirleyici aktör olmaktan çıkaracağı için mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.