Gelin, vazgeçin bu yanlışlıktanGelin, vazgeçin bu yanlışlıktan
Eskiler Sürat-i intikali zayıf derlerdi anlamakta zorlananlar için; bizde bazı kişiler ve kurumların sürat-i intikali gerçekten çok zayıf. Akreditasyon uygulamasıyla bazı yayın organlarını olayları izlemekten engelleyenler, bu yaptıklarının aslında kendilerini zora soktuğunu bir türlü fark etmiyorlar...
Bu kimbilir kaçıncı akreditasyon yazısı; ama yazdıklarımın benimle de Star gazetesiyle de bir ilgisi yok.
Kabilde şehit düşen oniki asker için Ankaradaki Barış Gücü Tugay Komutanlığında düzenlenen töreni izlemek isteyen bazı gazete ve bazı kanalların muhabirleri Sizin akreditasyonunuz yok gerekçesiyle engellenmiş... Akreditasyonlu muhabirler içeri girerken, ötekiler onların arkasından bakakalmış...
Akşam özellikle muhabiri içeri alınmayan kanalların haber bültenlerine baktım, ertesi gün ilk elime aldığım gazeteler de akreditasyonsuz olanlardı; içeride neler olmuşsa en geniş ayrıntıyla işlenmişti. Sağolsun, haber ajansları akreditasyonlu ve yine sağolsunlar hizmet sundukları yayın organları arasında ayrımcılık yapmıyorlar...
Sözün kısası şu: Akreditasyon uygulaması yapanların, güneş pasparlak olduğu halde gözlerini kapatınca dünyanın karardığını sananlardan hiçbir farkları yok. Akreditasyon uygulaması, yasaklanan gazeteler ve TV kanallarının haberi vermesini engelleyemiyor çünkü...
O halde uygulama neden sürdürülüyor?
Herhalde uygulayan kurumun o gazeteler ve kanalları tasvip etmediğini, sevmediğini, yayınlarından hoşnut olmadığını belli etmesi için...
Kurumların ve yöneticilerinin bunu yapmaya hakları yok işte... Sevseniz de sevmeseniz de, eğer devletin bir kurumuysanız, habercilik yapanların işlerini engellemekle değil kolaylaştırmakla yükümlüsünüz. Gazetecinin açık bir etkinliği izleyip habere ulaşımını engellemek demokratik ülkelerde suçtur da...
Bu yazıyı yazdıran son engelleme yine askerden geldi, ama bu yazdıklarım siviller için de geçerli...
Politikacıların sevmedikleri haberciler veya yazarlar yok mudur; varsa göz hizasında görmek istemediği kişilere kendisini açık tutmak zorunda mıdır? Elbette politikacıyı buna zorlayamayız; ancak bir kişiyi veya gazeteyi-kanalı sevmiyor diye akreditasyon uygulaması bahanesiyle yasakçı bir tavır benimsemesini de tasvip edemeyiz. Sevmediği kişiyi çağırmaz gezilerine, ama onun yüzünden çalıştığı kuruma boykot uygulayamaz. Yapacağı, başka birini çağırmaktır...
Unutulan şu: Gazeteciler anayasa ve yasalarla koruma altına alınan halkın haber alma hakkını halk namına kullanan ve onların kullanabilmesini sağlayan kişilerdir; bir tür kamusal görevdir gazetecilik... Bir gazete veya TV kanalının başka yayın organlarına açık faaliyetleri izlemesine engel çıkartanlar, onların hitap ettiği okur veya izleyici kitlesinin haber alma hakkını çiğnemiş demektir.
Haberin ajanstan alınıp kullanılması yasağın yanlışlığının şiddetini azaltmaz.
28 Şubat (1997) sürecinin en kötü miraslarından biridir akreditasyon uygulaması. Cezalandırma kastıyla başlatılmıştır ve bugünlere de aynı sebeple gelmiştir. Daha da önemlisi, birilerini cezalandırma amacıyla uygulanan bu yasak, akredite edilen yani cezalandırılmayan gazetecileri de töhmet altında bırakmaktadır. Düne kadar habere ulaşımı engellenen bir gazete birdenbire akreditasyonlu olmuşsa, bunu neye bağlayacağız? Okurlar neye bağlayacak?
Yasakçı zihniyet, yetkilisi olduğu kurumu, babasının malı mı sanıyor yoksa?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.