Riya ve istismar
Değerli Levent Gültekin kardeş, dindarlığımızın mahiyet ve kalitesi bakımından perişan halimizi tasvir eden yazısının sonunda şöyle diyor:
Nerede o 'şükreden' yoksullar? Nerede o 'nur yüzlü imam hatipli' çocuklar? Nerede o ümmet şuuruyla aşılanmış zarif insanlar? Nerede o cömert dostlar? Nerede o nezaket? Nerede o zarafet? Nerede o kanaat öğretisi? Nerede o çocuksu neşe? Nerede o konferanslar, kitaplar, ilahiler? Nerede o sadakat? Nerede o tertemiz istikbal telakkisi? Nerede o latifeler, şakalar, gülüşmeler? Nerede o küçük ikramlar? Nerede o yatılı misafirler? Nerede o hassasiyet, insanlık, teselli, şefkat, kardeşlik?
Hâlâ ne diye ayet okuyorsunuz? Neden hadis aktarıyorsunuz? Terk ettiğiniz cömertlik ve kardeşlikle birlikte, artık bu sözleri de terk edin. Dini, kendi sefaletinizle incitmeyin.
Velhasıl... meselenin bu boyuta gelmiş olmasının Hayrettin Karaman gibi ilahiyatçıların sorumluluğunu arttırdığını düşünüyorum.
Hayretin Karaman Hoca gibi ilahiyatçılar bugün konuşmayacaklarsa ne zaman konuşacaklar?
Hayrettin Karaman Hocamızın şahsında tüm ilahiyatçı, din bilgini üstatlara iki sorum var:
Birinci sorum. Sayın hocam Müslümanlığın, ayetlerin, hadislerin, dini terimlerin bu kadar değersizleştirilip, akçe gibi, pul gibi pazara sürülmüş olması sizi hiç rahatsız etmiyor mu?
İkinci sorum: Din insanlara bir kalite, bir ahlak, bir kişilik, bir değer katmak için var ise günümüzde tüm olumsuzlukların, başarısızlıkların, ahlaki yetersizliklerin, kişisel defoların giderilmesinde dini argümanların kullanılıyor olmasındaki tuhaflığa dikkat çekmeyi düşünüyor musunuz? Bir başbakanın "Bundan böyle trafik kazasında ölenler de 'şehit sayılacak" demesi, sizce de acayip değil mi? Normal mi bütün bu tuhaflıklar, sayın hocam?
Sevgili Gültekin'in sorularının cevabı yazısının içinde ve benim köşeme aldığım kısımda bütün fesahat ve belağatıyla var; nezaketen birkaç satır ekleyeyim:
Elbette rahatsız, muazzeb, mutsuz oluyorum. Riya ve istismar halis müminin en büyük, en sinsi iki düşmanıdır/şeytanıdır. Birçok kusur, günah, ayıp vardır ki, bunlar zahirdir, görünürdür; bu sebeple onlardan uzak durmak hem kolaydır, hem de ihlas imtihanı bakımından fazla not alamaz; çünkü Allah için mi, halk için mi olduğu belli olmaz. Riya ve istismara gelince kimin kavlinin ve amelinin bu iki illet ile muallel olduğunu bilmek imkansız gibidir; işte bu yüzden de dini dünyaya satanlar bu sermayeyi rahat kullanırlar.
Sevgili Paygemberimiz Efendimiz (s.a.) "müslüman nesillerin en hayırlısı benim içinde bulunduğum nesildir, sonraki iki nesil de aynı derecede olmamakla beraber hayırlıdır, daha sonrakiler ise –nesil olarak- karışıktır, örnek olamaz" mealinde bir açıklama yapıyorlar. Tarihi vakıaya da baktığımızda adı ve iddiası "İslam" olan birçok insanın, grubun, havas ve avamın "gerçek müslümana mahsus kemalat" bakmından döküldüklerini görüyoruz. Ama her asırda ve nesilde, her şeye rağmen örnek müslümanların, kamil ve mükemmil (kemale götüren, işad eden) insanlarımızın olduğunu da biliyoruz. Fuzulî, "Zayi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su" diyor. Şikayetnâmede vasıfları sayılıp dökülen sözde müslümanlar "hardır, gül böceğidir, dikenidir", ama İslam'ı gönderenin maksadı güldür. Bir gül için bu kadar dikene su vermeye değer.
İnsan nefsini levmetmelidir ki, kusurunu kemale çevirebilsin. Biz de nefsimizi ve emsalimizin nefislerini levmetmeye devam edelim, ama "insan"dan ve "İslam"dan ümit kesmeyelim.
Şehid meselesini bir başka yazıda ele alayım.
Not: 4+4+4 kanunu hayırlı olsun, Allah rızası için ona destek verenlerden de Allah razı olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.