Suriyeyle savaşa mı giriyoruz?
Bu yazı birkaç saat sonra hükmünü kaybedebilir. Mehmet Ali Birandın mazmunlaştırdığı ifadeyle, sıcak günler yaşıyoruz ve siz bu satırları okuduğunuzda, BM Suriye temsilcisi Kofi Annanın Beşar Esede verdiği süre dolmuş olacak.
Bu arada ben de zuhurata tabi oldum, Esed dedim.
Bildiğimiz Beşar Esat oysa.
Hafızın oğlu...
Rıfatın da yeğeni...
Baba-amca, vaktiyle Hamada el ele vermiş, tarihe Hama katliamı olarak geçen büyük kırımı gerçekleştirmişlerdi. Amca Rıfat, ayrıca, ihtirasları olan bir kişiydi, Muhaberattaki nüfuzunu kullanarak, birkaç kez yönetime el koymak istemiş, sonunda ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı.
Esedler, kan dökmeyi seviyor.
Kanla kurulmuş iktidarın devamının, ancak kanla temin edilebileceğini düşünüyor...
Bizimkiler de kanla kurmuşlardı ama işin bir de irfan boyutu vardı. İrfan olmasaydı (halkın irfanından söz ediyorum), kanla kurulmuş Cumhuriyetimiz, 27 Mayıs savrulmasıyla birlikte, Baasçı bir azınlığın tahakkümü altına girecekti.
Baasçılarımız boş durmadı tabii...
Önce Talat Aydemir, sonra Cemal Madanoğlu üzerinden gerekli girişimlerde bulundular. Başaramadılar... Bir sürü insanın da ölümüne neden oldular... Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölümünden, birinci derecede, yerli Baasçılarımız sorumludur... Hasan Cemalin Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım kitabını okuyun, Baasçılarımızı görün, tanıyın...
Beşar Esed de Baasçıydı ve babasının oğluydu. O da, tıpkı babası gibi, Hamada bir katliama girişti ve başarılı (!) oldu.
Esedden beklenen, oysa, yeni bir anayasa yapması, muhaliflere yönetimde söz hakkı tanıması, ifade ve inanç özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırması idi...
Bunun sözünü vermişti.
Bir de yol haritası çizmişti.
Komşu ve civar ülkelerin riyasetinde, usul usul bir geçiş olacaktı. Bürokrasi ürkütülmeyecekti. Karşıtlıklar ve farklılıklar, mezhep masuniyeti gözetilerek ele alınmayacaktı. Rahmetli Erbakanın ifadesiyle, kanlı değil, tatlı bir geçiş olacaktı.
Fakat, defansları güçlü bir devletti Suriye... Hâlâ ordunun ve Muhaberatın sözü (kararı) geçerliydi ve eski alışkanlıkları esnetmek kolay değildi. Muhaberatın da, sergerde amca Rıfatın etkisi altında olduğu söyleniyordu.
Rıfat kimin etkisi altındadır, rivayet muhtelif.
İşi İsraile ve MOSSADa kadar uzatanlar var ama meseleyi detaylandıracak bilgiye sahip değilim.
Fakat, Esedin başaramadığı, halkı (muhalifleri) ezerek yönetimin devamını sağlama yoluna gittiği, dünyadan yükselen itiraz seslerine kulak asmadığı vakıa.
Bugün Türk matbuatında bazı haberler okudum. Ürktüm.
Buna göre Türkiye, halkı Baas rejiminin zulmünden kurtarmak ve doğru dürüst bir yönetimi işbaşına geçirmek için Suriyeye giriyor. Yani, Suriyeye savaş ilan ediyor.
Bunu isteyenler var ama AK Parti yönetiminin böyle bir niyet içinde olduğunu düşünemiyorum. İnşallah değildir.
İşin, Bu savaş İsraile yarar, Hizbullahın eli zayıflar, sıra İrana gelir boyutunu geçiyorum... Bölgesel bir savaşın, Hizbullahın can damarlarını keseceği için İsraile yarayacağı, İsrail saldırganlığını artıracağı vakıa... Bu tehlikeyi de göz ardı etmemek lazım.
Fakat, böyle bir müdahale, Türkiyenin felaketi olur...
Kürt meselesiyle başı zaten belada olan Türkiyenin, illa ki mezhep çatışmasına dönüşecek bu savaşta kaybedecekleri, kazanacaklarından kat kat fazla.
Dilerim, aklıselim galip gelir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.