Bu Başsavcı’nın başka işi yok mu?
Ruhat Mengi’yi Anayasa Mahkemesi’ne göndersen, ‘AK Parti niçin kapatılmalı? Hadi bir sözlü açıklama yap...’ desen, ancak bu kadar başarılı olabilirdi.
Koskoca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi’nin karşısına çıkmış, iddianamesini gerekçelendireceğine, hakkında dava açtığı partiyle dalaşıyor.
Hem de bunu Ruhat Mengi aklıyla yapıyor.
Eş durumundan yazar olan hanımefendiyi küçümsediğim sanılmasın.
Bir kavrayış ortaklığı ve benzerliğinden söz ediyorum.
Mesela, Türkiye’deki kötü ekonomik gidişe dikkat çekiyor Başsavcı, ‘İşsizlik, ekonomik kriz, kuraklık, cari açık, tıkanan AB süreci bir yanda dururken, üniversiteye türbanla gidemeyen kızlarla ilgili çözüm aranması...’ gibi laflar ediyor.
Demek ki, kötü ekonomik gidiş de artık kapatma gerekçesi sayılacak!
İyi de, hükümetin ekonomi politikalarını eleştirmek, bu politikaların sorumlularıyla dalaşmak Başsavcı’nın üzerine vazife mi?
Bu Başsavcı’nın başka işi yok mu?
Sözlü açıklamada, insanın kanını donduran ifadeler var.
Mesela şu satırlar: ‘Bir kısım medyanın saldırıları sonucu takiyye mantığı ile hareket ederek özel amaçlı saldırılar gerçekleşiyor. Laikliği koruyan Cumhuriyet kurumları hedef alınıyor. Bu bağlamda laikliğe sahip çıkan başta yargı olmak üzere bütün cumhuriyet kuruluşları darbeci olarak gösteriliyor.’
Bitmedi.
Başsavcı’ya göre, (entelijansiya arasındaki) ‘laikçi, statükocu, siyasi dinozor’ türü yaftalandırmaların sorumlusu da AK Parti.
Hızlı ve etkin delil arama yoluna giden Abdurrahman Bey’imiz, ‘Atatürk’ü sevmiyorum’ diyen Nuray Bezirgan isimli öğrencinin çıkışını da kapatma gerekçeleri arasında zikretmiş. Tabii, 1999 depreminden sonra ‘7.4 Yetmedi mi?’ şeklinde pankart açan başörtülü kızları ilave etmeyi de unutmamış.
Demek ki, bütün bunlar AK Parti’nin yönlendirmesiyle ortaya çıkıyor.
Peki, ‘7.4 yetmedi mi?’ pankartının açıldığı dönemde AK Parti diye bir şey var mıydı?
Bitmedi.
Başsavcı, Demokrat Parti’nin ‘diktatörlüğünü’ de AK Parti’yle ilişkilendirmiş.
Sözlerinin arasında ‘karşı devrim’ ifadesi geçiyor mu, bilmiyorum ama, mantığı, çok partili parlamenter sistemi karşı devrim olarak niteleyenlerle aynı...
Diyor ki, ‘ülkemizde 1950-60 arasında iktidarda olan bir partinin parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak oluşturduğu ‘tahkikat encümeni’ vasıtasıyla diktatörlüğe yönelmesi, erkler ayrılığı ilkesinin 1961 Anayasası ile demokrasiye kazandırılmasını sağlamıştır...’
İnsanın, ‘ne alaka?’ diyesi geliyor.
Gerçekten ne alaka?
Bir siyasi durum değerlendirmesinden öte gitmeyen sözlü açıklamasında Başsavcı, bir de akıllara seza ‘fikir özgürlüğü’ tanımı yapmış.
Küçük marjinal bir partinin söz konusu söylemleri dile getirmesi fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilirmiş, ancak AK Parti için bu söylenemezmiş.
Bitmedi... ‘Delil olsun da, isterse taştan olsun’ anlayışıyla hareket eden Başsavcı, İsmet Paşa’nın ‘Millet bizim düşmanımızdır’ sözüyle ilgili tartışmayı da sözlü açıklamasının arasına sıkıştırıvermiş.
Hani, CHP’li Muharrem İnce, İsmet Paşa’ya etfedilen sözle ilgili konuşurken, AK Parti Rize Milletvekili Lütfi çırakoğlu ‘doğrudur’ demişti ya...
Başsavcı bu tartışmayı da ‘değerlendirme’ kapsamına almış.
İsmet Paşa böyle bir söz etti yahut etmedi.
Ne olacak yani?
Etmiş olsa ne olacak, etmemiş olsa ne olacak?
Diyorum ya, Başsavcı sözlü açıklama yapmaya değil, AK Parti’yle dalaşmaya gitmiş.
Bu işi Ruhat Mengi ve gibileri başarıyla yapıyor zaten. Sen bize doğru, inandırıcı, ‘hah işte’ diyebileceğimiz deliller sun ki, ‘Türkiye bir hukuk devletidir’ diyebilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.