Cemaat
Ne zaman o kanalı açsam, Ayşenur abla ve konuklarını, Silivrideki tutsak arkadaşlara (ifade kendilerine aittir) el sallarken görüyorum.
Denilebilirse, medya mahallesinin Ayşenur ablası, sadece ve ısrarla aynı konuyu işlemek için gazetecilik yapıyor... Başka bir gündemi, başka bir mesaisi, başka bir derdi yok.
Bir gazeteci, meslektaşları için kaygılanabilir...
Bu kaygısını dışlaştırabilir...
Konuyu köşesine, programına, etkin olduğu mecralara taşıyabilir...
Bu, doğal ve olması gereken bir mesaidir...
Fakat, mesaisini bir tek konuya hasrederse, adeta o konunun militanı kesilirse, fikri takip melekelerini bir tek alanda işletirse, orada gazeteciliği de zorlayan bir çaba aranır.
Ben bu çabayı, bir yere ait olma duygusuyla açıklıyorum.
Bazı meslektaşlarımızın (hususen Ayşenur ablanın) gazeteciliklerini bir yere, bir odağa, bir düşünceye, bir izme ait olma duygusu belirliyor...
Hayır, elbette suç ve ayıp değil...
Bu duyguyla kalkışıyorlar yazı ve yorumlara... Bu duygu temelinde türetilmiş muarızlarla savaşıyorlar... Düşüncelerini bu duygunun meşrulaştırdığı alan içinde (bu alanın masuniyetiçerçevesinde) dile getiriyorlar ve elbette öncelikle kendi alanlarını tahkim ediyorlar.
Bu kendi alanını tahkim çabasına normal ülkelerde ne ad verilir bilmiyorum ama bizde gazetecilik diyorlar.
Bu durumu tersinden de doğrulamak mümkün...
Bir bölük gazeteci (ve yayın mecrası), bugün, yandaş suçlamasına muhatap... Bu gazeteciler de, tıpkı Ayşenur abla ve konukları gibi, bir yere, bir odağa, bir düşünceye, bir dünya görüşüne ait olma duygusuyla kalkışıyorlar mesaiye ve kendileri açısından meşru bir iş yapıyorlar...
Meşrudur da...
Demek ki, bir yere yahut bir düşünceye ait olma durumu, tek yanlı işleyen bir mekanizma değilmiş.
Peki, yazıya başlık olarak seçtiğim cemaat sözcüğü, bu yazıda nereye oturuyor?
Şuraya oturuyor:
Bazı meslektaşlarımız (buna Ayşenur abla ve konukları da dahil) son zamanlarda bir hassa(!) geliştirdiler:
Memleketteki olumsuzlukları (hususen mağduriyete dönüşmüş tutuklulukları) kapalı bir yapıya yıkarak, buradan türeyen anti söylemi bir tür siyaset diline dönüştürmek...
İlginçtir, son zamanlarda bu konunun uzmanları da türedi.
Bu uzmanlar, sadece Ayşenur ablanın programlarında sahne alıyorlar ve siyaseten sıkıntılı ne kadar mesele varsa, bu yapıyı mihver alarak açıklamaya çalışıyorlar.
Söylenenlerde haklılık payı da olabilir.
Esasında incelemeyi, üzerinde yorum yapmayı, derinlemesine tetkik etmeyi gerektiren yapılar vardır ve bazı durumları ancak ve sadece bu yapıları mihver alarak açıklayabiliriz.
Fakat, militarizm söz konusu olunca kendi içine kapanan ve cemaat özelliği gösteren meslektaşlarımızın, cemaat başlığı altında söylediklerini ne kadar ciddiye alabiliriz?
Dahası, söylenenler ne kadar hakkaniyete uygundur?
Elbette ciddiye almıyoruz...
Ergenekon soruşturmasından başlayarak, sair soruşturma ve davalarda hep aynı itirazcı tavrı takınan, soruşturmaların altını boşaltmak için her türlü melaneti sergileyen, ortaya çıkardıkları cemaat görüntüsüne aldırmadan, türettikleri muarızları cemaat etiketi altında itibarsızlaştırmaya çalışan medya klanını niçin ciddiye alalım?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.