Haydutluğu savunan solcu yazar
Biri kalkıp, teknik ve parlak ifadelerle şöyle bir şeyler yazsa, yani 27 Mayıs, Kurucu felsefenin temelini oluşturan ve Anayasada da yerini alan, ancak 1950-1960 arası yönelişlerle yok edilmek istenen Kemalist ideolojinin, Aydınlanma Devriminin yeniden canlanmasını ve 2003 yılına kadar sürmesini sağlayan bir devrimdir dese, herhalde hayran olursunuz.
Belki de, ciddi ciddi, cevap vermeye yeltenirsiniz...
İsmi mahfuz yazar (Oda TV yazarıdır, evet yine o site), hayranlık uyandıracak ifadelerle süslediği yazısında, 27 Mayıs darbesini gerekçelendiriyor...
Daha doğrusu, 27 Mayıs darbesine meşruiyet atfediyor ve yapılan şeylerin devrim olduğuna inandırmaya çalışıyor.
Biraz daha okuyalım: 27 Mayıs, Cumhuriyet tarihinin modernleşme yönelişinde, özgürleşmenin ve demokratikleşmenin önünü açan bir devrimdir. 27 Mayıstan sonra özgür ve demokratik bir siyasal ve toplumsal ortam yaratılmıştır. (....) Günümüz gelişmelerini görmezden gelerek 27 Mayısa darbe denilmesi tam bir yanıltmacadır, kafa karıştırmacılığıdır...
Bu şekilde uzayıp giden bir yazı...
Üstelik, kötü bir yazı...
İçinde modernleşme, toplumsal ortam, özgürlük gibi kavram ve tamlamalar geçmesi yanıltmasın sizi...
Dikkatle ve anlamaya çalışarak okuduğunuzda şu sonuca varıyorsunuz:
Haydutluk...
Yani yazar, normal ve parçalanmamış bir kafanın haydutluk olarak tanımlayacağı şeyi, devrim diye pazarlıyor.
İşin içine biraz aydınlanma felsefesi, biraz Kemalizm, biraz kurucu irade katınca, tadından yenmez oluyor... Sanki 23 Devrimi, sınıf kalkışmasının ürünüymüş gibi...
Bu fasileyi geçelim.
Zaman zaman birtakım komik adamlar çıkar, Türk rönesansı, aydınlanma felsefesi, burjuva demokratik devrimi gibi laflar eder, güler geçeriz... Şimdi de gülüp geçiyoruz.
Yazar, bize özetle şunu anlatıyor:
Kesintisiz devrim, demokratik parlamenter sistemin başlangıcı olan 1950de kesintiye uğratılmıştır... Bu kesinti 27 Mayıs devrimiyle sona erdirilmiştir ve ikinci kez Kemalist devrim kulvarlarına girilmiştir...
Peki, bu ikinci devrim süreci ne zaman kesintiye uğruyor?
Cevabı yazardan alıyoruz:
Recep Tayyip Erdoğanın Başbakan olduğu 2003 tarihinde...
Bu cümleden olarak, 1960tan sonra gelen ve çoğunlukla karşı devrimci olarak nitelenen (yani suçlanan) merkez sağ iktidarları kesintisiz devrim süreci içinde mütalaa edebiliriz.
Öyle mi?
Madem kesintisiz devrim 2003 yılında kesintiye uğratılmıştır, bu durumda yeni bir devrim gerekmektedir, dolayısıyla cihet-i askeriyeden gelecek bir müdahale meşrudur.
Böyle mi okumalıyız?
Böyle okuyoruz... Zaten yazar da bunu demeye çalışıyor...
Hakkını yemeyelim, haydutluğun ne kadar meşru ve elzem olduğunu gerekçelendiren yazar, ayrıca iki
doğru hususun altını çiziyor:
1961 Anayasasının iki önemli eseri Anayasa Mahkemesi ve Cumhuriyet Senatosu olmuştur...
Doğrudur, 61 Anayasası bu iki kurumu kazandırmıştır.
Daha da önemlisi, egemenlik meselesini düzenlemiştir; Anayasa Mahkemesigibi kurumlar ihdas ederek, egemenliğin kullanımını
paylaştırmıştır, bir anlamda parlamento diktasının önüne geçmiştir. Yani, yapılan iş kâğıt üzerinde doğrudur.
Fakat, 61 Anayasası aynı zamanda korporatist bir anayasadır ve parlamentoyu devreden çıkarmıştır.
Muhterem yazar, zahmet olmazsa, biraz da bu sonuçüzerinde düşünsün ve korporatizm nedir öğrensin...
Sonra haydutluğu savunsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.