Her boşboğazlık yapanı içeri tıkamazsınız
Hani tanımasak, bilmesek, marifetlerinden haberdar olmasak, Jan Dark diye pazarlayacaklar... Jeanne Darc diyeyim de, tam olsun!
Biri (Jeanne Darc), elinde kanlı kılıcı, evhamlarından türemiş düşmana karşı savaşıyordu.
Bu ermiş köylü kızından ne erdemler vehmetmişlerdi.
Esasında ermiş bir tarafı vardı ve erdem üzerine kurulu bir hayatı savunuyordu ama diğer taraftan da bunu anlatamamanın öfkesini taşıyordu.
Diğerinin ne tür bir öfke taşıdığı belirsiz... Diğeri, yani yeni zamanların Jan Darkı diye pazarlanan Fazıl Say...
Elbette Fazılın da bir öfkesi var ama daha çok ötekini kendisine, kendi gradosuna, kendi dünyasına yakıştıramamanın getirdiği bir huzursuzluk, bir mutsuzluk hali...
Fazıl Sayımızın mutlu olabileceği seçkin bir vasat oluşturamadık ne yazık ki.
İncelmiş bir duyarlıktan bakamıyoruz ve Tanrının bize bir armağanı olan bu değeri yeterince sevemiyoruz, ona gerekli ihtimamı gösteremiyoruz. Bazen de, Neden ağzını bozuyorsun? diyerek üzüyoruz.
Dün bir yerde rastladım...
Bir yazar arkadaşımız, Fazıl Saya açılan ceza davasından bahisle, De Gaullee atfedilen sözü tekrarlamış; Fazıl Say Türkiyedir demiş.
De Gaulleü Sartre Fransadır sonucuna götüren olaylarla, Fazıl Sayı bir mağdur olarak karşımıza çıkaran hadise arasında ne gibi bir benzerlik var, bilmiyorum.
Mağduriyet temelinde bir benzerlik kurulabilir (Sartre da cezai yaptırımla karşı karşıya kalmıştı, gadre uğramıştı, vs...) ama Fazıl Say Türkiye demek midir? Sanmıyorum...
Büyük sanatçıdır.
Eşsiz bir yorumcudur.
İstanbul Senfonisi bizden izler taşımaktadır.
Bachlamalarıyla düşman çatlatmaktadır.
Hepsi tamam ama Fazıl Say Türkiye demek değildir.
Bilakis, Türkiye demek olan değerler sistemiyle problemli bir adamdır. Bu değerlerle kendi seçkinliği arasına kategorik bir mesafe koyduğu için de mutsuzdur.
Budur.
Hakkında dava açıldıktan sonra makul bir çizgiye geldi, inanç tercihleriyle barışık olduğunu, herhangi bir kesime, kişiye ya da kuruma hakaret etmek gibi bir düşünce taşımadığını, bırakın hakareti, böyle bir şeyi aklından bile geçirmediğini söylemeye başladı ama biz biliyoruz ki, Fazıl Sayın değerler sistemi ötekini aşağılama üzerine kuruludur.
Mesela, arabesk yavşaklığı sözünü alalım...
Hakkında çok konuşuldu, çok spekülasyon yapıldı... Sözün, tahkir amacı taşımadığı, bir değere (bir tespite) işaret ettiği söylendi.
Mümkündür...
Fakat Fazıl Sayın ağzından çıktığında, arabeske ait olduğu yeri gösteren basit bir tahkir ya da tespit olmaktan çıkıyor, bir yaşam biçimini, bir algılama düzeyini, bir gustoyu aşağılamaya dönüşüyor. Ve Fazıl Say, kendi önemini hatırlatmak için, bunu çok sık yapıyor.
Peki, Fazıl Say içeri tıkılmalı mı?
Hemen söyleyeyim:
Hakkında açılan ceza davasını anlamsız ve gereksiz buldum.
Bir boşboğazlık neticesinde, dini duyguları tahfif eden bazı sözler söylemiş, Hayyama ait olduğu iddia edilen dizelerden alıntılar yapmış... Bunu da, internet ortamında paylaşmış.
Bu boşboğazlığı hep yapıyor Fazıl Say.
Kendisini koruma saikiyle kalkışan Kültür Bakanına da Kes zırvalamayı demişti mesela.
İncelmiş bir duyarlıktan bakan bu büyük sanatçının kaba bir tarafı da var sizin anlayacağınız.
Fakat, her boşboğazlık yapanı içeri tıkamazsınız...
Hele, her kabalığı cezalandırmaya kalksanız, dışarıda adam kalmaz.
Dolayısıyla, bu gereksiz ve anlamsız davanın takipsizlikle sonuçlanmasını istiyorum.
Dünya, ikinci bir Jan Dark hadisesine hazır değil.
Bizim de bunu kaldıracak enerjimiz yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.