Kabak tadı vermiş bir konu ama sormak zorundayız
Muhterem Süleyman Demirel, Özalın öldürüldüğüne inanmıyor... Her şeyin doğal akışı içinde cereyan ettiğini söylüyor...
Kendisi anlatsın: Öyle bir şeye inanmıyorum. Öldürüldüğüne ve zehirlendiğine, vesaireye inanmıyorum. İzmirde olduğum için ölümünden 5-6 saat, belki 10 saat sonra gelebildim. Doktorların o gün hep bir ağızdan söylediği şuydu: Buraya ölü geldi. Ben doktor değilim ki, onlara inandım. Ben başbakanım, elimizden gelen her şeyi yaptık.
Devamı da var ama burada keselim...
Muhterem öyle söylüyor ama bende de öldürüldüğüne ilişkin bir kuşku var...
Bu kuşkuyu besleyen tonlarca da bilgiye sahibiz.
En son Devlet Denetleme Kurulu görüşünü açıkladı ve Özalın ölümünün kuşkulu olduğunu, dolayısıyla mezarının açılması gerektiğini söyledi.
Konu, her yıl, merhumun yakınları tarafından gündeme getirilir. Bir refika Semra Özal çıkar konuşur; bir mahdum Ahmet Özal çıkar konuşur; bir birader Korkut Özal çıkar konuşur... Öldürüldüğü yönünde iddialar tekrarlanır.
Bir ara, merhumdan kan örneği alındığı, bunun incelenmesi durumunda olayın aydınlatılabileceği söylenmişti. Devlet Denetleme Kurulunun raporundan öğreniyoruz ki, kan örneği sonuçları kaybolmuş yahut kaybedilmiş. Kan örneğini kimin aldığı, hangi tetkikleri yaptığı da meçhul...
Bir ara da, merhumdan alınmış saç kılı örneğinin, ismi belirsiz bir ülkede mahfuz tutulduğu iddia edilmiş, akabinde suikast hadisesine girilmiş, bir iki generalin ismi zikredilmiş, Devlet içinde yuvalanmış güç odakları, faili meçhuller, şu uğursuz 1933 yazı türünden laflar edilmiş, konu kapatılmıştı.
İlelebet kapalı kalacağı düşünülen konu, Devlet Denetleme Kurulunun raporundan sonra, yeniden açıldı ve kolay kolay da kapanacağa benzemiyor.
Demirele dönelim...
Konu ne zaman gündeme gelse, muhterem Özalın vadesiyle, yani normal yollardan öldüğünü söylüyor... Cinayet iddialarına ise gülüp geçiyor.
Oysa bir beyanatında, ABD kaynaklı bir yerden (Houston Hastanesinden) sağlığının iyi olmadığı konusunda bize bilgi geldi. Ancak problem bilgimiz kadarıyla kalbiyle değil, prostatıyla ilgiliydi demişti.
Bu açıklamayı, Emin Çölaşanın bir yazısı üzerine yapmak zorunda kalmıştı.
Hadise şuydu:
Demirelin sağ kolu işlevi gören dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Özalın yakında gidici olduğunu, iki aya kalmadan öleceğini kuzeni Emin Çölaşanın kulağına fısıldıyor.
Çölaşan da Bizim hala oğlu bana bunları anlattı diyerek, Özalın ölümü çevresindeki kapalı devre muhabbeti köşesine taşıyor.
Bu konu Cindoruka sorulduğunda, şöyle cevap vermişti: Vefatından iki gün önce Orta Asya gezisinden dönen Özalı, TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili olduğum için ben karşıladım. Nasıl olduğunu sorduğumda, çok yemek yediği için midesinden rahatsız olduğunu söyledi. Doktor değilim, ama avukat olarak çok cenaze gördüm. Midesine aşırı yüklenme sonucu ortaya çıkan rahatsızlığın kalbini etkilediğini düşünüyorum. Zehirlenme konusunda bir belirti görmedim.
Mümkündür.
Midesine aşırı yüklendiği için ölmüş olabilir.
Fakat, Cindorukun cevaplaması gereken soru Özalın nasıl öldüğü değil...
Asıl soru şu:
Cindoruk niçin kuzeninin kulağına, Bu gidici, yakında ölecek. Haberin kaynağı Babadır. Bu devlet bilgisi... Sadece sen bil ve ağzını sıkı tut. Önümüzdeki yaz aylarını çıkaramayacak. Baba sağlamcıdır. Bunu diyorsa bir bildiği vardır diye fısıldadı?
Devlet bilgisi niçin kuzenler arasında paylaşılıyor?
Kuzenin dahi bilgisinde olan bir konu, niçin devletin başındaki kişiden (yani Özaldan) gizleniyor?
Daha önce de sormuştum, tekrar soruyorum:
Özalın öldürüldüğüne inanmayan Demirelin sağlamcılığı nerden geliyor?
Hangi fani, ölüm konusunda bu kadar kesin ve sağlamcı konuşabilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.