İslamcılarda ictihad ve yöntem farklılıkları
İslami meseleye ve bu meselenin sahiplerine dışarıdan bakanların değerlendirmeleri genellikle eksik, taraflı ve stratejik oluyor. Çoğu kez olanı değil, olmasını istediklerini öne çıkarıyorlar.
Bu cümleden olarak "tek tip bir İslamcılık" kavramı ortaya atıyorlar, bir veya birkaç şahsı/grubu bu kavramın içine yerleştiriyorlar, yol ve yöntemi etkileyen şartları göz önüne almadan onlardan belli bir tepki bekliyorlar, bu tepkinin kemiyet ve keyfiyetine, varlık veya yokluğuna göre değerlendirmeler yapıyorlar; "İslamcılar değişti, İslamcılık bitti, İslamcıların artık başarı şansları yok, İslamcılar yalnızca devlete ve siyasete odaklanıyorlar..." gibi sonuçlara varıyorlar.
Benim tekrar edip durduğum temel tezim şudur: Her Müslüman aynı zamanda "İslam davasının da mensubu olarak" İslamcıdır. "İslamcı plan, program, yöntem ve davranış", amaçtan sapmaksızın içinde bulunulan şartlara göre farklılık gösterebilir, ama farklı İslamcı gruplar kardeştirler, ictihad farkları kardeşliğe zarar vermez, vermemelidir.
Türkiye örneğini arkaya bırakarak son yarım asır içinde İslamcılık deyince akla gelen kişiler arasından Seyyid Kutub, Mevdudî, Nedvî, Yusuf Kardâvî örneklerinden yola çıkarak yukarıdaki tezimi örneklendirmek istiyorum:
Mısır'daki el-İhvanu'l-muslimûn, Hindistan ve Pakistan'daki el-Cemâ'atu'l-isamiyye gibi kuruluşların (cemaatler, dernekler, partilerin) öncelikli hedefleri şudur: İslam'ın onur ve itibarını iade etmek, Müslüman topluluklarda İslam düzeninin hakim olmasını sağlamak ve ona aykırı kanunları ve düzenleri buna göre değiştirmek, Batı'dan alınan ve Müslümanların hayatında yer tutan düşünce, değer, kavram ve geleneklerin yerine İslam medeniyet ve kültürüne ait olanları geçirmek.
İslamcılar bu amaca ulaşmak için takip edilecek yol ve yöntem konusunda farklı ictihadlara sahip olabiliyorlar. Mesela Seyyid Kutub ve Mevdûdî İslam devletine, dolayısıyla siyasete öncelik verirken, Nedvî farklı düşünüyor, ama Nedvî de bu amaca karşı değil, "Mazâ Hasira'l-âlem, es-Sırâ'..." gibi eserlerinde bu açıkça görülüyor. Onu "İslam devleti, İslâmî düzen için çalışmaya karşı çıkanlar veya siyaseti tamamen reddedenler" arasında görmek gerçeğe aykırı olur.
Nedvî'nin, siyaset ve düzen değiştirmekle meşgul olan İslamcılara karşı "öncelik ve ağırlık verme" yönünden bazı çekinceleri vardır. Bunu da şöyle özetlemek mümkündür: Müslümanların önderlerinin tek amaç olarak önlerine "düzeni değiştirmeyi, İslam devletini kurmayı" koymaları ve bunu "İslam'ın bütünü, tamamı" olarak tasvir ederek abartmaları, sanki bu amaca ulaşılamazsa veya ulaşılmadıkça yapacak başka hiçbir şeyin kalmadığı intiba ve kanaatini yaymaları doğru ve uygun değildir. Farklı şartlarda farklı yol ve yöntemler islamlaşmayı sağlamak bakımından daha yararlı ve öncelikli olabilir.
(Gelecek yazıda bu İslamcıların ictihad farklarını açacağım).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.