Sevecek başka bir şey bulamadınız mı?
Bilmem, farkında mısınız? Şehirli narsisistlere özgü yeni tür zevzekliklerden biri de "ben hatalarıma kızmıyor, onları sevip okşuyorum" halleri...
Hadi diyelim ki, bu tavrın altında iyi niyet var, çünkü "kendini bilme" arayışının bir parçası.
Veya bu tavır modern insanın depresif mızmızlıklara karşı bir savunma kalkanı oluşturma çabasının bir sonucu.
İyi de... Tv programlarına katılıp "hatalarımızın bizim üzerimize binip ağırlık yapmalarına izin vermeyin" diyen guru bozuntularından; sosyal medyada "sevgili hatalarım" diye başlayan mesajlar yazanlardan gına gelmedi mi?
Oysa "hata"dan söz ediyoruz!
Sözlüklerdeki anlamı hâlâ bildiğimiz gibiyse tabii... Yani istemeyerek de olsa, yapılmış yanlışlardan, kusurlu eylemlerden söz ediyoruz.
Onların ağırlığını hissetmeyeceksek eğer...
Ne hafif bir hayattır istediğimiz!
***
Aslında hep böyle oluyor!
Manevi derinliği olan ve geleneğin içinden süzülüp gelen kavrayışları "seküler"leştirerek bugüne taşıdığımızda apışıp kalıyoruz!
Sen günahlarınsın! Doğru!
Ama aynı zamanda tövbelerinsin!
Düşüşlerin, ayağa kalkışlarını mümkün kıldığı için anlamlı.
Bir durup baksak...
Yapmayacağımızı sandığımız ne çok şeyi yapabildiğimizi bilmek ne yakıcı ve öğretici bir yüzleşmedir.
Dücane Cündioğlu bir yazısında "Düşmekten korkmamalısın, ayağa kalkamamaktan korkmalısın" diyordu.
Oysa bizim "kişisel gelişim"cilerimizin ne düşmek umurunda ne de ayağa kalkmak!
Onlar aynaya her baktığımızda "boncuk" aramamızı tavsiye ediyorlar. Olsa, dükkân bizim de, yok ki!
***
Bazen şehrin şık mahfillerinde "hatalarımı seviyorum" havalarında dolaşan tiplerle karşılaştığımda...
Yakalarından tutup sarsmak istiyorum.
Yalnız yaşamıyorsun, demek istiyorum, bazı hataların var ki, başkalarının canını fena yakıyor!
Bu "hafiflik" başkaları için nasıl ağır aslında ve umurlarında bile değil!
Hayata bakarken "Keşke..." demekten ölesiye korkmalarını ise hiç anlayamıyorum.
Oysa pişmanlık problem değildir. Aksine problemin çözümünün ilk adımıdır.
Tabii bütün bunları söylemekten hızla vazgeçiyorum.
Çünkü biliyorum, ben de, onlar da, başkaları da...
Hepimiz elle tutulur bir manevi iklimin uzaklığının sıkıntısını çekiyor, o noksanı nasıl kapatacağımızı bilemiyoruz.
Bunca sözden önce uzun bir suskunluğa ihtiyacımız var belki de!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.