Camiden öte bir tartışma
Çamlıca"ya cami tartışmasını fırsat bulup yazamadım. Oysa orada camiden öte bir tartışma vardı ve yazmalıydım.
Bir yazarımız, üstelik muhafazakâr camiadan bir yazarımız Çamlıca'ya cami yaptırmayı bir "meydan okuma" olarak niteledi ve bu tür meydan okumalara gerek olmadığını yazdı.
Üstelik benim memleketim Kahramanmaraş'a yapılan Abdülhamit Camii'nin de aynı duyguyla yapıldığını ifade etti.
Bu duyguyu, bu yaklaşımı doğrusu anlamış değilim.
Düşündüm, Süleymaniye Camii, Fatih Camii, Yavuz Selim Camii, Sultanahmet ve Ayasofya Camii hep İstanbul'un hakim tepelerine yapılmış, şehrin ana silüetini oluşturmuşlardır.
Şehrin Anadolu yakasına, Üsküdar'a geçin, kıyıda biblo gibi Şemsipaşa Camii, kütüphanesi vardır, iskelenin karşısında ve sağında Mihrimah Sultan Camii ve külliyesi ile Yeni Valide Camii ve külliyesi yer almıştır. Üsküdar'ın deyim yerinde ise alnacında Atik Valide Camii ve külliyesi yer almıştır.
Yani İstanbul kendini dünyaya sunacaksa, bu camiler ve minareleri ile sunacaktı.
Şehri fethedenlerin İstanbul'u
Şehri fethedenler ve fatihlerin izinden giderek şehrin kimliğini dokuyanlar, en tepelere diktikleri cami ve minarelerle, "Bu şehir Müslüman şehridir" mührünü basmak istemişlerdi.
Bu, ibadet ihtiyacının karşılanması yanında, belki daha ağırlıklı olarak bir kimlik seslenişi idi.
Taksim'e cami yapılması öteden beri kavgalı bir konudur.
İtirazların altında acaba ne var diye baktığınızda bence çok net olarak görülen "İstanbul kimliği"nin cami ile bütünleşmesine itiraz vardır.
Çamlıca'ya cami yapımına itirazın arkasında da muhafazakâr yazarımızın tavrı istisna edilirse, yine o kimlik tartışması devreye giriyor. Belki o muhafazakâr yazarın itirazında da, öteki cenahın oluşturduğu laik ceberutluğun yansımaları söz konusudur.
Biz, bu ibadet yeri tartışmasını, "Opera binasına mescit mi" şeklinde de sürdürdük, AVM'lere mescit mi şeklinde de...
Hatta rahmetli Özal, şehirlerarası yollardaki dinlenme tesislerine mescit yapımını kural haline getirdiğinde de, bir yerlerden benzeri itirazlar, öfkeler, "Takunyalı Başbakan'a isyan" sesleri yükselmişti.
Varsın sembolik değeri olsun
Büyük siteler kuruluyor.
Neredeyse ortak ibadet yeri yok.
Ataşehir'in dev blokları arasına, o da Başbakan'ın iradesiyle Mimar Sinan Camii sıkıştırıldı.
Cami enfes ama bloklar arasına sıkıştırılmışlığı gün gibi aşikâr. Bu, İstanbul'un yeni kimliği içine İslam aidiyetinin sıkıştırılması gibi bir hadise...
Bir AVM'de, bir ibadet yerinin bulunması kadar tabii bir şey olabilir mi?
Tepelerde cami olur mu, kim gidecek o camiye, bu bir ihtiyaç mı sancısına da cevap vermek gerekiyor.
Bakın Yuşa Tepesi'ne...
Yerleşim var mı oralarda?
Peki oraya yapılmış olan cami anlamsız mı? Bir meydan okuma mı?
Giden görür, evet yerleşim yoktur Yuşa Tepesi'nin yakınında ama o ziyaret mahalli de arı kovanı gibi işler. Haftanın her günü binlerce insan gelir, Yuşa Aleyhisselam'ın kabrini ziyaret eder, şadırvanında abdestini alır, camide namazını kılar, duasını yapar.
Bilmiyorum Yuşa Tepesi'ndeki cami için gereksizlik iddiasında bulunan var mı?
Gelelim Çamlıca'ya...
Bana göre, varsın sembolik değeri de olsun, bu Çamlıca Tepesi'ne hiçbir şey kaybettirmez, İstanbul'a da hiçbir şey kaybettirmez. O tepeye, tepenin rekreasyonu ile bütünleşecek nitelikte bir Sultanahmet dikilmiş olması, İstanbul'un asli silüetini besler.
Bu tartışma, bizim çok iyi bildiğimiz kimlik tartışmasının bir parçası.
Bitti zannediyoruz ama oradan buradan metastaz yaparak kendini var kılıyor.
Bence soru şu: Türkiye, bu toprakların İslam kimliğinin tartışılmadığı günlere ne zaman gelecek?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.