Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Gazeteci mi, cunta sözcüsü mü?

Gazeteci mi, cunta sözcüsü mü?

Faşistlerin darbe girişimine en büyük destek, yine medyanın malum kesiminden geliyor. ‘İmar izni’ için memleketi ateşe atacak adamın gazete ve televizyonlarından...

Darbe girişimi deşifre olduğunda, ‘Bundan sonra akıllanırlar’ diyordum.

Hem akıllanırlar, hem de geçmişte yaptıklarından dolayı nedamet getirirler...

çünkü, çoğunun insan içine çıkacak yüzü yoktu, elleri kanlıydı.

Karargahtan aldıkları bilgileri sormadan, soruşturmadan, doğruluğunu test etmeden sürmanşetten yayınlıyor, adlı adınca bu tetikçiliğin ‘gazetecilik’ olduğuna inanmamızı istiyorlardı.

Biz de ‘inanmış gibi’ yapıyorduk.

Hayır, akıllanmamışlar.

Şimdi de darbe çetesine mazeret üretiyorlar. Tek suçu Atatürk’ü sevmek olan ‘sivil toplum önderleri’ tek tek tutuklanıyormuş, ‘ülke istibdad rejimi altında inim inim inliyor’muş.

Darbe kovalayan mütekait generaller sivil toplum önderi; ‘Ayışığı’, ‘Sarıkız’ ve ‘Eldiven’ kod adlı darbe girişimleri de ‘sivil toplum faaliyeti’ oluyor...

Peki, ülkeyi istibdad rejimi altında inim inim inleten iktidar neden ‘kapatma davası’na çare bulamıyor?

Neyse, akıllanmayacaklar...

Gerçi, arada sırada çıkıp ‘yanlış yaptık, yapmamalıydık, bizim bir andıç ayıbımız var, bir daha olmaz’ diyorlar, hatta utangaç bir dille özür diliyorlar (‘özür diler gibi’ yapıyorlar) ama, bir daha yapmayacaklarının garantisi yok. En azından bir daha yapmayacaklarına ilişkin inandırıcı bir fotoğraf sunamıyorlar.

Hatırlayacaksınız; kanlı elleriyle her gün oturup köşesinde ahkam kesen köşe yazarı arkadaşımız, Ergenekon marifeti olduğu belgelenmiş Danıştay saldırısından, kahir ekseriyeti töhmet altında bırakacak bir ‘11 Eylül’ süzmeye uğraşıyordu.

Şimdi susuyor.

Ne Danıştay saldırısını hatırlıyor, ne ümraniye çöplüğünde bulunan bombaları, ne ‘Eylem Planı’nda yazılanları, ne de sivil toplum önderlerinin karıştırdığı birtakım haltları...

Bir de utanmadan, ‘Biat kültüründen gelen azınlık medyası herşeyi sorgulayamaz’ türünden yazılar yazıyor.

Demek ki kendisi ‘tartışma kültürü’nden geldiği için karargah çıktılarını emir telakki ediyor.

Bir kez daha görüldü:

Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel, medyanın tahsisli kesimi...

Hem toplumdaki değişimi adım adım takip ettiklerini söyleyip tartışmalarda başı çekiyorlar, hem belli bir ‘merkez’ adına değişime ayak diriyorlar, hem de darbe çetelerine mazeret üretiyorlar

Bu medya bu ülkeye yakışmıyor.

Değişmeli.

Değişmek zorunda.

Demokrasinin geleceği, Türkiye’nin sıhhat ve selameti, toplumsal huzur için değişmek zorunda.

Niçin değişmek zorunda olduğunu da, üstelik, kendileriitiraf ediyor...

Bunlardan biri, ünlü bir medya patronu, yabancı bir gazetede çıkan söyleşisinde, 28 Şubat postmodern darbesine yaptığı yaratıcı katkıları anlatıyordu övünerek: ‘1997 yılında ordunun baskısı sonucu istifaya zorlanan hükümete karşı benim medya organlarım savaş verdi.’

İyi yaptınız da, biz bu medya düzenini istemiyoruz artık...

Devlet ihalelerine girebilmek için elinin altındaki gazete ve televizyonları ‘baskı aracı’ olarak kullanan, üstelik bu cürmü Yargıtay’ca onaylanmış medya patronlarını...

Bu ülkenin seçimle gelmiş Başbakanına ana avrat dümdüz giden, kişisel ikbali için meslektaşlarını suç örgütlerine hedef göstermekten çekinmeyen genel yayın yönetmenlerini... ‘Mahrem daire’lerden bilgi ve yazı konusu sızdıran köşe yazarlarını, kasa hırsızlarını, hortum sanıklarını, çete bakıyesini, cunta mümessillerini, ajan eskilerini... İstemiyoruz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi