Mevlana, ezberler, korkular ve biz...
Facebook'taki duvarına şöyle yazmış... "Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede güneş gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi ol, ya göründüğün gibi ol!"
Sözün Mevlana'ya ait olduğunu altına not etmiş. Üşenmemiş, bir semazen ilüstrasyonu bulup yanına iliştirmiş.
Güzel ama...
Ya sonra?
Altta başka notlar de var.
Kürtleri, Alevileri, Rumları, Ermenileri, Çingeneleri, solcuları, tarikatçıları...
Ve daha nefret ettiği ne varsa hepsini hakaret denizinde boğan ve onlara bu ülkeden çekip gitmelerini emreden sözler...
"Duvar"ın geri kalan bölümü magazin fikirleri ve dedikoduları üzerine yorumlarıyla dolu!
Onları da okuyunca anlıyorsunuz ki...
Ne sevgi var kalpte, ne dostluk ve kardeşlik var serde!
Belli ki öfkesi dolup taşıyor!
Mevlana mı?
Ah! Onun sözü öyle garip duruyor ki!
Hele o dönüp duran semazen ilüstrasyonu!
Tablodaki hamlık ve uyumsuzluğa şaşmak neye yarar?
***
Anlamışsınızdır, tek bir kişiden söz etmiyorum.
Binlerce, yüz binlerce insandan...
Arkadaşlarımızdan, akrabalarımızdan, çevremizden söz ediyorum.
Tanımışsınızdır siz de! Öyle çoklar ki!
Ezberci toplumumuzun, ezbere yaşayanları...
Nasıl siyasi fikirleri, sosyal görüşleri, hatta sevgi ve nefretleri de ezberse...
Mevlana sevgileri de öyle!
Mevlana gerçekte ne demiş, neden demiş; bu onları hiç ilgilendirmiyor.
Derinliğine öğrenmek ve öğrendikçe değişmek yerine Mevlana'dan güzel bir sözü ezberleyip caka satmak işlerine geliyor.
***
Haydi bu ezberci ucuzlukları bir yana bırakalım!
Ama işi daha ciddi tarafından tutanların, Mevlana'dan, Şems'ten, İbn-i Arabi'den samimiyet ve hakiki bir merakla dem vuranların durumu çok mu farklı?
Geçen salı "Kaçış Planı" programımızda da (AHaber) Selahattin'le (Yusuf) bu konuyu konuştuk.
Çünkü ariflerin "özlü sözler"iyle aramızda oluşan bağ bir türlü tekamül edip işin "öz"üne gelemiyor!
Çünkü o fikirlerin zerresi bile hayatımıza temas etmiyor!
Oysa bilmeliydik ki, onlar filozof değiller! Bir filozofu anlar gibi anlayamayız onları! Daha ötesine gitmemiz gerekir.
Ve işte tam da bundan korkuyoruz!
Kafa ve eylem konforumuzu yavaş yavaş terk etmeye başlamadan (yanmayı göze almadan) arifleri anlamamız imkânsızdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.